ActaFabula
  • Anasayfa
  • Bülten
  • Haber
  • İletişim
ActaFabula
  • Anasayfa
  • Bülten
  • Haber
  • İletişim
Author

Çağatay Cebe

Çağatay Cebe

Ortadoğu ve özellikle Lübnan konusunda araştırmalar yapan yazar sosyolojik, ekonomik ve siyasi çerçevesi dahilinde bölgesel gelişmeleri takip ederek çeşitli araştırma, tarihsel dökümantasyon ve makaleler kaleme almaktadır.

Genel

Bir Sistem Krizi: Lübnan

by Çağatay Cebe 17 Ağustos 2020
written by Çağatay Cebe
Lübnan’da Sistem Karmaşası

Lübnan’da yaklaşık son bir yıldır hükümetler ve halk arasında yaşanan sorunların başlıca kaynağı ülkedeki siyasi sistem olarak gösteriliyor. Tarihsel bir zincirlemenin son halkası olan mevcut sistem, din ve mezhep temelli ayrışmayı temel alıyor. Hükümetler değişse dahi Lübnan’daki bakanlıkların verileceği siyasi partiler ve mezhepler genellikle aynı kalıyor. Ancak buna rağmen hükümeti belirlemek aylarca sürebiliyor. Çünkü kabineyi kurmak için hükümette yer almayan bazı siyasi kişi ve kurumları da buna ikna etmek gerekebiliyor. Lübnan’da kısacası zoraki bir konsensusa/koalisyona dayalı bir hükümet sistemi yatıyor. İttifaklar ise bu koalisyon içerisinde iktidar veya muhalefet olarak yer değiştiriyor. Yasama ve yürütmenin din ve mezhebe dayalı olarak seçildiği Lübnan’da sistemin getirdiği zorluklara artık çare bulunamaması, insanların sokağa dökerek yoğun katılımlı protestolarla değişim taleplerinin yerine getirilmesine zorluyor. Lübnan’daki bu siyasi sistemin kökenleri Osmanlı Devleti’ne kadar uzanıyor. Çoğu yorum bu durumu, siyasi sistem okumalarını, iç savaşın bitişi olan 1989 yılından başlatsa da sorun daha derinlerde.

 

Yavuz Sultan Selim’in Mercidabık Savaşı’nı kazanmasının ardından ülkenin merkezindeki Lübnan Dağları’nda yeni bir sayfa açıldı. İstanbul yönetimi bölgeye emir olarak Ma’an aşiretinden Dürzi Fahreddin bin Osman’ı atadı. Ancak bu seçim tepki aldı. Osman’ın yönetimine tepki gösterenler arasında kendi mezhebinden olanların yanında diğer din ve mezheplerden aileler de vardı. Bu siyasi çatışmalar neticesinde kısa bir süre sonra emirliğe Mansur el-Asaf geldi. Türkmen ve Sünni olan Emir Mansur, altmış yıllık yönetiminde Maruni ve Şiilere yönetimde yer vererek, Lübnan bölgesinde istikrarlı bir dönemin yaşanmasını sağladı. Maruni olan Hubeyş ailesi de bunun karşılığında tüm yeteneklerini Mansur’un emirliği için kullandı.1 Winslow, C. Lebanon – War and Politics in a Fragmented Society. Londra: Routledge, 2005, s. 15 Bu gelişmelerle Osmanlı Lübnan’ında yönetimle ilgili ilk sorun emirliğin mezhebi ve dini üzere çıkmış oldu. Yönetimin el değiştirmesi ile kısa süreli olsa da çözülmüş oluyordu. Ancak Ma’an ailesi daha sonra yönetimi geri alacak ancak dönemleri boyunca huzursuzluklar bitmeyecekti. Emirliği işgal eden Ma’an ailesinin sonunu ise iktidarda kalmak için mücadele ettiği İstanbul’dan çok diğer Dürzi aşiretlerle mücadelesi getirdi.

 

Lübnan uzun süre yerel yönetim üzere aileler ve mezhepler arası rekabetin beşiği olarak görece istikrarlı şekilde Osmanlı ile yaşamını sürdürdü. Mısır Valisi Mehmet Ali ve oğlu İbrahim’in isyanlarının karşısında Lübnan Marunileri ve Dürzileri İstanbul yönetimi ile yan yana durdu. Bastırılan isyanın ardından Kahire’deki isyancı paşalar bölgedeki kontrolü yeniden İstanbul’a devretmek zorunda kaldı. Bu süreçte Mısır tarafından bölgeden sürülen Dürzi toprak ağalarının geri dönmesi Marunilerle aralarında çatışmaların çıkmasına neden oldu. Bu gelişme bölgede iz bırakacak mezhep ve din kavgalarının ilkiydi.2 Makdisi, U. The Culture of Sectarianism – Community, History and Violence in Nineteenth-Century Ottoman Lebanon. Londra: University of California Press, 2000, s. 51 İki grup arasında bölgenin Mısır idaresinde olduğu dönemde İbrahim Paşa’nın uyguladığı politikalar nedeniyle oldukça şiddetli bir mücadele yaşanmıştı. Bu durum Osmanlı’nın bölgenin idaresini tam olarak geri aldığı 1840 tarihine kadar sürdü. Dürzi ailelerin emirlik makamını ellerinde tutmasına karşın Maruni Kilisesi’nin artan siyasi ve ekonomik etkileri de, bu iki topluluğun birbirleriyle çatışmalarına yol açıyordu. Bu çatışmalar dini göründüğü kadar güç ve ekonomik çıkar çatışmalarına da dayanıyordu.

 

 

Tanzimat Fermanı ve yabancı ülkelerin, bilhassa Fransa ve İngiltere’nin yoğun olarak Lübnan üzerinden İstanbul’a kurduğu baskı artık bölgede yeni bir yönetim şekline geçilmesini zorunlu kıldı. 1842 yılında Osmanlı, Beyrut-Şam Yolu’nu sınır belirleyerek, “İki Kaymakamlı Düzeni” başlattığını duyurdu. Bu kapsamda yolun kuzeyi Marunilere ve güneyi de Dürzilere verildi. Gelgelelim buradaki bir sorun ise kuzeyde yaşayan Dürziler olduğu gibi güneyde yaşayan Marunilerin olmasıydı.3 Malaspina, A. Lebanon. New York: Infobase Publishing, 2009, s. 37 Bu haritalandırma da iki topluluğun aslında yıllardır sürdürdüğü iç içer yaşam alanlarını birbirlerinden kesin olarak ayırmıyordu. Osmanlı yine de bu ‘düzende’ ısrar etti. Her iki kaymakamlık da bünyesinde on iki kişilik bir meclis barındırıyordu. Bu kişiler de farklı mezhep ve dinlere ait kişiler arasından seçiliyordu. Her makam, kendi mezhep/diniyle ilgili sorunlarla ilgilenirken katipler ise bağlı olunan yönetimin inancından oluyordu.4 Keleş, E., 2008, “Cebel-i Lübnan’da İki Kaymakamlı İdari Düzenin Uygulanması ve 1850 Tarihli Nizamnâme”. Tarih Araştırmaları Dergisi, Vol. 27, No. 43 s.140

Règlement Organique

Lübnan’ın Akdeniz’e kıyısı ve tarıma elverişli arazileri ticareti bölgenin sahili ile iç kesimleri sıkı bir ilişkide tutuyordu. Sadece sahil kentleri değil iç bölgelerde yer alan köy ve kasabalar da deniz ticaretinden faydalanıyordu. 19. yüzyıla doğru canlı ticaret havzası ve Avrupalıların ilgileri ile Lübnan’da büyük bir ticari değer oluşmaya başladı. Bu ticari değer toprağı da kıymetlendiriyordu ve bu dönem toprak ağaları için de zenginlik dönemi idi. Beyrut’un kuzeyindeki verimli Kesrevan arazilerinde Maruni Hazin ailesi tipik bir toprak egemen aile olarak oldukça etkindi. Ancak vergiler ve siyasi etkilerle alınan ticari kararlar ailenin gücünü gittikçe azaltıyordu. Yönetimin aileden daha çok vergi alması ve ailenin ipek üretiminde daha yüksek pay istemesi çatışmaya yol açmaya başladı.

 

Yönetimin Hazin ailesine yönelik tutumu ailenin Beyrut’taki tefecilerle olan bağlantılarını ve Maruni Kilisesi’nda kaybettiği nüfuzuna mal oluyordu. Tüm bu kayıplar da ailenin Kesravan’daki çiftçilere yönelik baskılarını artırmasına neden oldu. Halihazırda zor şartlarda yaşayan bu çiftçilerin paraya ihtiyaç duydukları zaman tefecilere gitmeleri de bölgede çözülmesi zor bir kısır döngüye yol açtı.5 Ayteki̇n, E. (2012). “Peasant Protest in the Late Ottoman Empire: Moral Economy, Revolt, and the Tanzimat Reforms.” International Review of Social History, Vol. 57, No.2, s. 205 Hem Kırım Savaşı’nın getirdiği ekonomik sıkıntılar hem de Hazin ailesinin, Hıristiyan olan Kaymakam’ı devirmek için girdiği güç mücadelesi, 1858 yılının sonlarına doğru çiftçiler arasında bir değişim dalgasını tetikledi. Toprak ağaları ile aynı dinden olan bu çiftçiler, kendi içlerinden bir temsilci aracılığı ile şikayet ve isteklerini arz etmek gibi bir hakları olmadığı için farklı bir yol izlediler: 1859 yılının başlarında Kesravan’daki Maruni köylüler, yaptıkları toplantıda katırcılık işiyle uğraşan Tanyus Şahin’i kendilerine önder seçtiler.6 Chaker, Joane. (2016). “Mule Drivers in Nineteenth-Century Lebanon: From Local Social History Towards Global History”. Almanack, No. 14, s. 34

 

Liderlerini seçen köylüler, bağımsızlıklarını ilan ederek, toprak ağalarından fazla vergi ve aşırı çalışma uygulamalarını bitirmelerini talep ettiler. Ancak Hazin ailesi bu duruma hiç de sıcak yaklaşmadı.7 Aytekin E., a.g.m, s. 206 Aile bu zor durumda Beyrut’un güneyindeki sahil şehri olan Seyda Valisi Hurşid Paşa’dan yardım istedi. Her ne kadar Osmanlı yanında olsa da çiftçiler Hazin ailesini bölgeden sürmeyi başardılar.8 Leila Tarazi Fawaz. “An Occasion For War – Civil Conflict In Lebanon And Damascus In 1860”. Berkley: University of California Press, 1994, s. 45 Kesravan’daki bu hareketlilik diğer bölgeleri de etkilemeye başlamıştı. Lübnan Dağları’nda yer alan Şuf bölgesindeki Dürzi köylüler de toprak ağalarına karşı ayaklanıyorlardı. Sınıfsal ayaklanmayı bastırmak bir yana Dürzi toprak ağaları bu bölgede farklı mezheplerden çocuklar arasında yaşanan bir arazi anlaşmazlığı sebebiyle 1860 yılında Marunilerle bir savaşa başladılar. Dürzilerin kazandığı bu savaş, Osmanlı ve Avrupalı devletlerin de müdahalesiyle Dürzi ve Maruni toprak ağalarının statülerini korumalarını sağladı. Bununla birlikte Avrupa devletleri, Lübnan’a yönelik politikalarını daha müdahaleci bir seviyey taşıdı ve bölgede İstanbul yönetimine karşı mücadeleye başladılar.9 Aytekin E., a.g.m, s. 208

 

Köylülerin devrimi ile lider seçilen Tanyus Şahin’in Kesravan’daki yöneticilik rüzgarı 1861 yılının yaz aylarında sona erdi. Hem Dürzilerin saldırılarını engelleyememesi hem de Osmanlı ve Avrupa’nın desteğiyle Lübnan’da yeni yönetimin kurulması için yapılan müdahale ile destekçileri de dağıldı.10 Makdisi, U. (2000). “Corrupting the Sublime Sultanate: The Revolt of Tanyus Shahin in Nineteenth-Century Ottoman Lebanon”. Comparative Studies in Society and History, Vol. 42, No.1, s. 207 Lübnan’ı yerelden yönetmek için kurulan bu sistem sadece yirmi yıl yaşayabildi. Bölgeyi ikiye ayıran kaymakamlık sistemi, yöneticilik iddiasındaki Maruni ve Dürzi iki aile arasında paylaştırılmasına karşın hem iç hem de dış etkenler sebebiyle bu varlığını sürdüremedi. Esasen ülkenin sosyolojik ve ekonomik yapısı da İstanbul ve Avrupalıların isteklerine uymuyordu. Öyle görünüyor ki 1842 yılında getirilen bu ikili sistem, Mısır işgalinin ardından hızla ve kısa sürede bölgeye istikrarlı bir çözüm olması amacıyla basit bir düşünce üzerine kurulmuştu.

 

Osmanlı İki Kaymakamlık yerine Mutasarruflık sistemini getirdi. Artin Davud Paşa, ilk Mutasarruf olarak bölgeye atandı. Osmanlı ilk olarak bölgede barış ve istikrar ortamını kurmayı amaçladı. Bunun için çatışmalardan zarar gören halka, hazineden yardımda bulundu. Asayişi sağlaması amacıyla da Jandarma kuruldu. Vergilerde muafiyetlere, özel kredi olanaklarına ve Lübnan Dağları’ndaki zararı kapatabilmek amacıyla da çeşitli teşvikler çıkarıldı.11 Akarlı, E. “The Long Peace: Ottoman Lebanon, 1861-1920”. California: University of California Press, 1993, s. 36 Lübnan’daki Hıristiyan topluluklar, uluslararası camia tarafından tanındı ve Maruniler bu dönemde yükselişe geçmeye başladı.12 Hazran, Y. (2009). “Between Authenticity and Alienation: The Druzes and Lebanon’s History”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies, University of London, Vol. 72, No. 3, s. 465 Bu yükselişin en büyük etmenlerinden birisi de Fransa’ya ait askeri birliğin, Lübnan Dağları’na sevk edilmesi ve Dürzi liderliğin bölgeden ayrılması oldu. Bununla birlikte Fransa, dağın yöneticiliği için Mecid Şihab’ı aday gösterecek kadar olaylara müdahil oldu. Ayrıca bu süreçte Lübnan’a uluslararası kamuoyundan komisyonlar gelerek, bölgedeki etnik unsurlarla doğrudan iletişim haline geçiyorlardı.13 J. P. Spagnolo. (1971). “Constitutional Change in Mount Lebanon: 1861-1864”. Middle Eastern Studies, Vol. 7, No. 1, s. 28 Bu iletişim hali I. Dünya Savaşı’na giden süreçte kendisini belli edecekti. Bir buçuk ay süren bu çatışmalar bastırıldıktan sonra Beyrut ve Seyda kentlerinde Müslüman-Hıristiyan komisyonları kuruldu. Bu komisyonlar ile çatışmalardan etkilenen sivil halka iki dini yapı ortak yardımlarda bulundular.14 Gümüşsoy, E., ’’1860-61 Cebel-i Lübnan İsyanı ve Osmanlı Devleti’’ (2008). Askeri Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı: 12 Yıl: 6, s. 71 Haziran 1861’de yayınlanan Cebel-i Lübnan Nizamnamesi’ne göre bir idare meclisi kuruldu ve bölge, altı kazaya ayrıldı. Bu idare meclisinde; iki Maruni, iki Dürzi, iki Katolik, iki Ortodoks, iki Şii ve iki Sünni yer aldı. Bu kazaların başına o bölgedeki nüfus çoğunluğuna sahip olan din/mezhepten bir yönetici atandı.15 Reyhan, C., ’’Cebel-i Lübnan Vilayet Nizamnamesi’’(2018). Memleket Siyaset Yönetim Dergisi, Sayı: 30, s. 2

 

Lübnan, I. Dünya Savaşı’na kadar önceki yıllara göre barış içerisinde bir dönem geçirdi. Lübnan Dağları’nda egemen nihai bir emir yoktu, dış ülkelerin de müdahaleleriyle bölge dahilinde çeşitli din ve mezheplerden temsilciler, topluluklarının sorunlarını yönetim katında dile getirebiliyor, bunun çözümü için çalışıyorlardı. Bu süreçte Lübnan ve Suriye’de etkin olmayı amaçlayan Fransa, bölgedeki okullarında Frankofon yaşam tarzını ileriki yıllarda hükümete gelecek gençlere aktarmaya başladılar.

Fransa Hakimiyeti

Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru Osmanlı, Orta Doğu’daki hakimiyetini kaybetmeye başladı. 1918 yılının Sonbahar aylarında Osmanlı birlikleri Adana’ya çekilirken, Suriye’deki vilayetler teker teker İngiltere ve Faysal’a bağlı Arapların kontrolüne geçti. 6 Ekim tarihinde ise Fransa, Beyrut’a çıkarma gerçekleştirdi. Ve böylece Osmanlı’nın Lübnan’daki hakimiyeti son bulmuş oldu.16 Shaw, Standford, J., Shaw, Ezel K. “History of The Ottoman Empire and Modern Turkey Volume II: Reform, Revolution, and Republic: The Rise of Modern Turkey, 1808-1975”. Cambridge: Cambridge University Press, 2002, s. 327 1 Eylül 1920 tarihinde Fransa, General Henri Gouraud yönetiminde “Büyük Lübnan”ın kurulduğunu açıkladı. Fransa, Orta Doğu’da istediği yayılmacılığı böylece resmi olarak sağlamış oluyordu. Ekonomik ve siyasi sebepler, ülkede ilerleyen yıllarda parçalı bir din ve mezhebe dayalı siyasi sistemin kurulmasına sebep olacaktı. Lübnan’a Suriye’den katılan topraklar sonucunda da Müslüman nüfus artmış, toplum tamamiyle mezheplere ayrılmış ve hepsine görece ayrı bir özerklik ve temsil hakkı tanınmış oldu. Osmanlı döneminde bir kadı, tüm mezheplerden olurken şimdi her mezhebin kendi kadısı vardı. Yüksek Komiser Gouraud, 1922 yılında önce 17 ve daha sonra da genişletilmiş bir şekilde, 1921 sayımına göre 30 üyelik bir Temsilciler Meclisi kurdu. Sayıma Müslümanların katılmaması, Meclis’te Hıristiyanların çoğunluğu oluşturmasına her ne kadar yarar sağlasa da Yüksek Komiser, alınan kararları veto etme hakkına sahip olduğu için etkili bir yasama organı kurulduğunu söylemek pek mümkün değil. 1926 yılının Mayıs ayında Lübnan, bağımsız bir devlet olarak anayasasını ilan ettiğini duyurdu. Senato, Meclis ve Cumhurbaşkanlığı makamından oluşan, Arapça ve Fransızca’nın resmi dil olarak tanındığı bir ülke olduğu belirtiliyordu.17 Tanrıöver, B. (2009). “LEBANON: POLITICAL DILEMMA FROM 19TH CENTURY TO PRESENT”. (Yüksek Lisans Tezi). Orta Doğu Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 31-32

 

Ne var ki Fransız Yüksek Komiser’in anayasayı askıya alma ve Meclis’i dağıtma gibi bir yetkisi vardı. Halkın egemenliği sadece sözde kalacak şekilde 1943 yılına kadar Lübnanlı yöneticiler ile Fransız komiser arasında sürtüşmeli ve anayasayı feshetmeli dönemler yaşanacaktı. Anayasa ilan edilmesine karşın birbirini dengeleyecek unsurlar bulunmuyordu. Cumhurbaşkanı çok geniş yetkilere sahipti. Vatana ihanet ve anayasa ihlali haricinde yaptıklarından dolayı sorumlu değildi. Kabineyi ve Meclis’i görevden alabiliyordu, uluslararası anlaşmalar yapabiliyor, bürokraside atamalar gerçekleştirebiliyordu. Buna karşın Hükümetin rolü tam belli değil veyahut taşıması gereken özellikleri barındırmıyordu. Kabineyi toplamak ve Meclis’te hükümeti temsil etmek haricinde Cumhurbaşkanı’na göre yetkileri oldukça sınırlıydı.18 “Lebanon: Constitutional Law and the Political Rights of Religious Communities”. Law Library Of Congress, 2010, s. 5-6 1932 yılına kadar Cumhurbaşkanı görevi Hıristiyanlarda olmasına karşın mezhepsel bir atama yapılmıyor, Fransa ile arası iyi olan bir lider yönetime seçiliyordu. Beyrut’taki Yüksek Komiser’in seçtiği bazı adaylar, Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından reddedilebiliyordu. Lakin başka birisinin tercih edilmesi, güdülen amaç dahilinde herhangi bir değişikliğe sebebiyet vermiyor sadece basit çıkar çatışmalarının sonucu oluyordu. 1932 yılında yapılan nüfus sayımı, günümüzde Lübnan için ezberlenen “Cumhurbaşkanı Maruni, Başbakan Sünni ve Meclis Başkanı Şii olmalı” kuralının temelini attı. Her ne kadar günümüzde bu nüfus oranı çok değişse de ülkedeki siyasi dengelerin yerinden oynamaması için siyasi seçkinler tarafından pandoranın kutusu gibi uzak durulan bir konu olma özelliğine sahip. Bu sayım kapsamında Lübnan’ın en kalabalık topluluğu yüzde 28.8 ile Maruniler oldu. Yüzde 22.4 ile Sünniler ikinci ve yüzde 19.6 ile de Şiiler üçüncü sırada gelerek ülke yönetiminin dağıtımında en üst sıraları alabildiler.19 Faour, M. (2007). “Religion, Demography, and Politics in Lebanon”. Middle Eastern Studies, Vol. 43, No. 6, s. 909

Çatışmalar, Buhran ve Savaş: Sistem Sıkıntısı Devam Ediyor

1943 yılındaki bağımsızlığa kadar Lübnan’da çeşitli siyasi ve ekonomik krizler yaşandı. Bunlara bağlı olarak da sosyal sıkıntılar da kendisini gösterdi. Yüksek Komiserlik otokrat yüzünü göstermekten hiç çekinmiyordu. Lübnanlılara bağımsızlık sözü verilmesine karşın yerine getirilmemiş üstüne üstlük II. Dünya Savaşı’nın başlaması ile işler iyice karmaşık bir hal almıştı.

 

Irak ve Mısır’daki bağımsızlık hareketleri çoktan Fransızları rahatsız ediyordu. Vichy Hükümeti’nin iktidara gelmesi, General Charles de Gauelle’ün destek bulmak için yaptığı Orta Doğu ziyareti, bağımsızlık isteyen Lübnanlı ve Suriyelilerin istediği uygun ortamı bir türlü sağlayamıyordu. Önceki yıllarda Lübnan’daki Cumhurbaşkanlığı için adaylığını koyan Bişara Huri, Arap ülkelerine sık ziyaretler gerçekleştiriyor, bağımsız bir Lübnan için Riad es-Sulh ile çalışıyordu. Suriyeli Arap milliyetçileri çoktan kendisine desteklerini beyan etmişlerdi bile. Fransa nihai olarak seçimlere izin verdiği zaman 21 Eylül 1943 yılında Bişara Huri Cumhurbaşkanı seçilerek, Riad es-Sulh’ün de Başbakan olarak Hükümeti kurmasını istedi. 1989 yılındaki Taif Anlaşması’na kadar Lübnan’daki temsil oranı 55 kişilik Meclis’te 30 Hıristiyan ve 25 Müslüman olmak üzere 6/5 oranında kaldı.20 Traboulsi, F. (2012) A History Of Modern Lebanon (Second Edition). London: Pluto Press, s.106 Ulusal Pakt olarak bilinen ve yukarıda bahsettiğimiz yönetimin üç mezhebe dağıtılması iki lider arasında yapılan bir anlaşmayla Lübnan’ın yeni bir hayatındaki mihenk taşı oldu.

 

Lübnan’ın resmi olarak 18 mezhebe/dine bölünerek her topluluğun kendini temsil edebilmesi düşüncesi gün geçtikçe ülkedeki sinir uçlarını zorluyordu. Manda yönetimi altında kurulduğu ilk günden beri siyasi seçkinlerin ve kilisenin çekişmelerine sahne olan Lübnan, bunun ilk sıkıntısını 1958 yılında yaşadı.

 

1958 Buhranı’nın asıl nedeni mezhep ve din değildi. Ancak mezhep ve din temeline oturtulmuş politikanın getirdiği siyasi ortam buhrana neden olmuştu. Cumhurbaşkanı’nın daha da imtiyazlı olması ve meclisteki orantısız temsil bu dönemin Arap milliyetçileri tarafından protesto edilen bir durumdu. Cumhurbaşkanı Kamil Şamun’un Amerika’ya bir çağrı yaptı ve ülkedeki siyasi kriz iç savaşa dönmeden durduruldu. Ancak derin ayrılıkların biriktirdiği çekişmeyi tutabilecek bir baraj değildi. Nüfus oranlarını ülkedeki siyasi varlıklarının teminatı olarak gören Maruniler, İsrail’in işgal ve genişlemesi sebebiyle Filistinlilerin Lübnan’a göç etmesinden çok rahatsız oldular. Bu sebeple Filistinlilere vatandaşlık verilmedi ve ‘misafir’ gözüyle bakıldı. Bu durumda pek çok siyasi çatlağa neden oldu.

 

Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) ülkedeki varlığı sebebiyle Falanjistler nizami bir şekilde silahlanıyorlardı. Lübnan Ordusu haricinde yönetimde etkin bu parti de bazı yerlerde FKÖ ile çatışma yaşamaya başladı. Statükonun en büyük koruyucuları arasında olan bu Maruniler, sistemin bozulmaması için ellerinden geldiğince uğraşıyorlardı. 1975 yılında başlayan Lübnan İç Savaşı, o güne kadar ülkede yaşanan bütün olayların patlama noktası oldu. Ekonomik, sosyolojik ve mezhepsel/dini tüm sorunların patlak verdiği on beş yıllık kaos ortamına şahit olundu. Her ne kadar Hıristiyan ve Müslüman çatışmaları ile başlasa da kısa süre içerisinde bu topluluklar, kendi içlerinde savaşmaya başladılar.

 

Mezhepsel farklılık gütmeyen komünist ve milliyetçi partilerde farklı mezhep ve dinden savaşçılar yan yana savaşıyordu. Hatta kendi mezheplerinden olan milis liderlerine suikastler gerçekleştiriyorlardı. Bu süreçte 1943 yılındaki Ulusal Pakt’a uygun hükümetler kuruluyor lakin herhangi bir işe yaramıyorlardı.

 

Siyasi seçkinlere karşı olanlar da bu süreçte askeri gücü ellerinde barındırmaları sebebiyle karşı oldukları bu seçkinler sınıfına girerek yeni Lübnan’ın statükosunu koruyacak sınıfın temsilcisi olma yolunda gidiyorlardı.

‘Galip Yok, Mağlup Yok’: Taif Anlaşması

1989 yılında yabancı ülkelerin dahil olmasıyla Taif Anlaşması ile Lübnan İç Savaşı’na son verildi. Ulusal Pakt’ın kırk altı yıl sonraki bir düzenlemesi olan bu anlaşma ile Hıristiyanlar ve Müslümanların kamuda temsil hakları dengelendi. 6/5 oranındaki üstünlük 5/5 oranında eşitlendi. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis Başkanı yine aynı mezheplere verildi. Kabinedeki bakan sayısı 30’a çıkarılırken, 128 milletvekili koltuğu,1932 sayımına göre topluluklar arasında dağıtıldı. Kamuda işe girebilmek için aranan mezhep ve din kotası her ne kadar bu anlaşma ile korunsa da nihai olarak 2009 yılında kaldırıldı.21 John Nagle (2016). “Between entrenchment, reform and transformation: ethnicity and Lebanon’s consociational democracy”. Democratization, Vol. 23, No.7, s. 1148 Taif Anlaşması kabaca; Lübnan’ın siyasi ve sosyal yapısının çeşitliliği göz önüne alınarak mezhep ve dinlere güç dağıtımında denge getirmeyi ve Cumhurbaşkanı’ndaki yürütme gücünü Hükümet’e kaydırmayı gerçekleştirdi. Birçok alt konuda ise yine bu dağılımların eşit yapılmasını amaç edindi. Ve hatta ülkedeki mezhep/dine bağlı sistemin kaldırılması için çalışmalar yapılmasını vaad etmesine rağmen bu konu hiç açılmadı.22 Bahout, J. (2016). “THE UNRAVELING OF LEBANON’S TAIF AGREEMENT: Limits of Sect-Based Power Sharing”. Carnegie Endowment for International Peace. s. 9

 

Taif Anlaşması’nın üzerinden otuz yıl geçti ve bu süreçte Lübnan, birçok badire atlattı. 1990’lı yıllardaki savaş sonrası dönemde ekonomik toparlanma, 2005 ve 2006 yılındaki siyasi suikastler, Sedir Devrimi havası, Şam’ın çekilmesi23 İç savaş döneminde Suriye Ordusu Lübnan’a girmiş ve Hristiyanları desteklemişti ve İsrail ile Hizbullah’ın savaşı24 12 Temmuz 2006 – 14 Ağustos 2006 tarihleri arasında Lübnan’ın güneyindeki savaş ülke insanına siyasetten doğan hayatın zorluğunu dayatıyordu. Dış ülkelerle sorun yaşanmasa dahi partilerin birbirleriyle yaşadıkları siyasi çekişmeler bazı zamanlar silahlı çatışmalara dönüyor ve tıpkı 2008 yılında olduğu gibi Doha Anlaşması ile Hizbullah’a siyasi kanatta güç kazandırıyordu.25 Katar’ın Doha şehrinde Arap Birliği arabulucuğunda 5 gün süren Lübnan’daki taraflar arasındaki barış görüşmelerinde, Hizbullah’ın siyasi olarak Lübnan’da etkin bir güç olmasının yolu açıldı

 

İç savaştan sonra hiç düşmeyen enflasyon, elektrik sorunu, yeni istihdam alanlarının oluşturulmasında eksiklik, üretimin artırılamaması, kamu hizmetlerinin verimsizliği vb. nice sebepler, devletin gerektiği yerde hayata müdahil olmaması Lübnan halkına günlük yaşamda doğrudan olumsuz etki ediyordu. İttifakların yaşadıkları mücadeleler ve güç dengelerinin sürekli değişimi ülkeye yeni hiçbir şey sunmuyordu. Savaş sonrası Lübnan’daki siyasi ortam da çıkılması güç bir labirent halini aldı. Lübnan statükosunu uzun yıllar boyunca korumaya çalışan ve bunun için silahlanan Falanjistler ile sisteme tamamiyle karşı olan önemli sayıdaki Dürzinin desteklediği İlerici Sosyalist Parti, kendilerini aynı siyasi kampın içerisinde buldular. Bir dönem ülkedeki gücü ellerinde bulunduran partiler, zaman içerisinde sisteme muhalif bir hale büründüler. Kuruluşlarının temeli Lübnan’ın eksik bir devlet olmasında yatan Şii partiler ise bir dönem düşman oldukları Özgür Vatansever Partisi (ÖVP) ile ittifak oluşturarak statükonun teminatı haline geldiler. Lübnan’da bir sonraki seçimlere kadar ÖVP ve Hizbullah birlikteliği ellerinde Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlık makamlarını barındırıyor. 

Bu süreçte yönetimin alışagelmiş siyasi partiler ve bir dönemin toprak ağaları arasında el değiştirmesine tepki gösteren genç bir nesil de oluşuyordu. Yaşanan bütün siyasi çekişmelerden uzak, ekonomik ve sosyal sıkıntıların gün geçtikçe arttığı, bölgesel veyahut küresel herhangi bir krizde bu sıkıntıların ülkeyi durma noktasına getirmesine tepki gösterenler gün yüzüne çıkmaya başladı. Lübnan Lirasının yüzde seksen oranında değer kaybetmesi, gıda maddelerine ulaşmadaki sıkıntı, ülkenin kuzeyindeki halkın gittikçe fakirleşmesi, Beyrut’ta artan hırsızlık vakaları ve insanların çaresizliklerinin giderek yayılması halkın tepki göstermelerine yol açtı. Lübnan’a dair bütün tabuları yıkmaya hazır bu genç nüfus, mezhep ve dine dayalı olarak siyasi partilerin mücadelelerle birbirleri arasında köşe kapmaca oynadıkları devlet kurumlarından ayrılmalarını istiyorlar. Ülkedeki sistemin dini ve mezhebi dağılıma göre ve bir partinin çıkarına değil Lübnan ve halka hizmet edecek tarafsız olmasını talep ediyorlar.

 

Arap Baharı boyunca 2015 yılı haricinde pek ortaya çıkmayan bu kitle, 2019 yılının Ekim ayında bir verginin onaylanmasının ardından “devrim” isteğiyle sokağa çıktı. COVID-19 ve Beyrut Limanı’ndaki patlamada hükümetlerin hatası ile sokaklarda Fransa’nın kurduğu bu dini ve mezhepsel sistemin artık bitirilmesini aylar boyunca ısrarla dile getirdiler. Siyasi partiler tarafından desteklenen bir teknokrat hükümetin de başarısız olmasıyla Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, “Büyük Lübnan”ın kuruluşunun yüzüncü yılında ülkede başka bir sistem kurmayı Beyrut sokaklarında dile getirdikten sonra ülkeden ayrıldı. Tarihi olgular arasından sadece Lübnan ile Fransa’nın frankofon ve manda geçmişini çekip çıkaran Macron, başarısız bir devlet olmaya mahkûm olan Lübnan’ın kuruluşundaki Fransız rolünü atlayarak bunu geçmiş hükümetlere yıkmayı tercih etti.

 

Lübnan’ın yüzüncü yılına yaklaşırken, yeni bir Lübnan kurmayı vaat eden Macron’un Beyrut’a dönerken Amerika ve Rusya’nın da yardımını alarak uzun vadede ülkeye yardım etme ihtimali şimdilik belirsizliğini koruyor.

17 Ağustos 2020 0 Yorum
1 FacebookTwitterWhatsappEmail
Genel

Akdeniz’in Parlayan Yıldızından Ekonomik Krize: Lübnan

by Çağatay Cebe 5 Temmuz 2020
written by Çağatay Cebe
Lübnan'da protestolar

Osmanlı ve Fransız Mandası döneminde tarımla kendini kalkındıran Lübnan ekonomisi, Soğuk Savaş’ın başladığı zamanlardan beri turizm, bankacılık ve mücevher sektörünün ülkedeki dolaşımına dayalı Batı modeli ile çekici ve cari açığı da bununla paralel yükselen bir devlet oldu. Beyrut’un Akdeniz’e bakan otellerindeki kumar salonlarından bugün eser yok. O eski gösterişli günleri, tanık olmayan insanlar dahi dört gözle arıyor. Liberal ve Batıya yakın olması bu ülkeyi bilhassa Batılı bankaların tercih etmesini sağladı. Bu furya pek uzun sürmemekle birlikte gelmesi beklenen Lübnan İç Savaşı da ekonomiyi yerle bir etti. İç savaştan sonra hayata yüksek enflasyonla başlayan Lübnan, toparlanmaya çalışsa da kendisine uzun soluklu çözüm olabilecek sanayi gibi bir sektör yerine tıpkı eski parlak günlerindeki gibi turizm ve bankacılığı canlandırmaya çalışarak bir yandan da inşaat sektörünü ‘kurtuluş halkasına’ ekledi. “Mr. Lebanon” olarak bilinen Refik Hariri’nin yeniden toparlamaya çalıştığı ülke bugün umut edilenden oldukça farklı bir yerde.

 

Lübnan’daki konfesyonel sistem sebebiyle hükümet, koalisyon iktidarı paylaşımında mezheplerin oluşturduğu partiler arasında dağılıyor. Esasında kurulan bu ittifakların temelinde din ve mezheplerden ziyade iktidar gücünü elinde tutma ve devam ettirme isteği yatıyor. Ülkenin yönetiminde çok uzun seneler söz sahibi olan bu parti liderleri aynı zamanda kökenleri çok daha eskilere dayanan bir de seçkin sınıfını teşkil ediyorlar. Halk ise ülkenin bulunduğu bu çıkmazı tam olarak zuama/zaimlerin ısrarla kısır döngüyü devam ettirerek, kendi gelir ve güç kaynaklarının temelinin sarsılmaması olarak görüyor. İç savaşlara, işgallere, çatışmalara, açlıklara, hayat kalitesinin düşük olmasına ve daha sayılabilecek nice krizin başında ise ülkenin sahip olduğu bu dar sistem yer alıyor.

 

17 Ekim 2019 tarihinde Beyrut’ta başlayan gösteriler de tam olarak bu sistemin değişmesini hedef alıyor. Protestolar hala devam ediyor. Belki daha zayıf belki daha güçlü lakin ülkenin çeşitli yerlerinde insanların sistem karşıtı gösterileri görülebiliyor. Ve halk hala her yeni bir güne “devrim devam ediyor” diyerek başlasa da ülkedeki olumsuz gelişmeler dışında herhangi yeni bir şey yaşanmıyor.

 

Bu protestoların neticesinde istifa eden Saad Hariri’nin yerine Hizbullah’ın desteklediği Hasan Diab geldi. Teknokrat hükümet isteyen halk ile partilerin ayrı düştüğü bir nokta vardı; Lübnan’da teknokrat bir hükümet kurulsa dahi bunun geçeceği yol siyasi partiler ve seçkinler olmalı. Hizbullah ile doğrudan bağlantılı Sağlık Bakanı ve ülkedeki bankalara danışmanlık yapan İçişleri Bakanı’nın varlığı aslında sadece mevcut partilerin perde arkasında oynamaya devam edecekleri farklı bir hükümet süreci olacağını gösteriyordu. COVID19, Amerika’nın İran ve Hizbullah karşıtı ekonomik yaptırımları ülke ekonomisinin iç savaş haricinde tarihinde yaşadığı en kötü zamanı deneyimlemesine yol açtı.

 

2020 yılının Temmuz ayına gelindiğinde Lübnan Lirası yüzde 80 oranında değer kaybetti. 1 https://www.reuters.com/article/us-lebanon-crisis-banks/lebanese-banks-raise-usd-withdrawal-rate-to-3850-pounds-dollar-idUSKBN2401WS Yüksek enflasyonla otuz yıldır boğuşan ülke, 100 Amerikan Doları’nın 150 bin Lübnan Lirası yaptığı o günleri dahi bugün 1 milyon Lübnan Lirası yapması nedeniyle arar hale geldi. IMF’nin Lübnan hükümetine ilettiği kayıp mali rakam hem bankadaki egemen tahviller hem de dövizin yükselmesi sebebiyle 49 milyar Dolar’a denk geliyor.

 

Merkez Bankası Başkanı Riad Selame ise bu rakamın doğru olmadığı konusunda ısrarcı.2 https://www.ft.com/content/5c0b7447-d495-49d9-9317-e32755b2c0c2 Hükümet ve Selame arasındaki krizin önemli bir noktası da burada. Ülkenin yaşadığı kayıp noktasında dahi ortak bir noktaya varılamıyor. Ülkedeki kurumların hem siyasileşmesi hem de şeffaflık sorunu yaşamaları, hükümet ve devlet kurumlarının çatışabilmesine yol açıyor. Ve pek tabii devlet gücünün kullanılması noktasında karşıt ittifaklar içerisindeki partilerin birbirleriyle bazı süreçlerde yan yana gelmeleri, böyle bir karışıklığı daha da artırabiliyor.

 

Lübnan’ın COVID19 ve halihazırdaki ekonomik sıkıntıları haricinde kendisini etkileyen bir başka unsur da Şam Yönetimi ve müttefiklerine yönelik uygulanan Sezar Yasası yaptırımları oluyor. Sezar Yasası’nın Lübnan’ı mı yoksa Hizbullah’ı mı ekonomik yönden zayıflatacağı konusunda parti karşıtı Lübnanlılar arasında dahi ayrışmalar yaşanıyor. Sezar Yasası’nın Lübnan’ı mı yoksa Hizbullah’ı mı ekonomik yönden zayıflatacağı konusunda parti karşıtı Lübnanlılar arasında dahi ayrışmalar yaşanıyor.

 

Yaptırımları barındıran yasa daha tam haliyle kendini hissettirmese de İlerici Sosyalist Parti lider Velid Canbulat, bu yasanın Lübnan devletini etkileyeceği görüşünde.3 https://www.mtv.com.lb/en/News/1068491 Öyle ki Hizbullah’ın müttefiki olan Özgür Yurtseverler Partisi milletvekili Ziad Esved bile Hizbullah yüzünden Lübnan halkının olumsuz etkileneceğini ifade etti. Ne yazık ki bu açıklamayı destekleyen bir olayın yaşanması mevcut gidişatın hiç de iyi olmadığını gösterdi.4 https://www.arabnews.com/node/1680416/middle-east

 

Geçtiğimiz günlerde  “Ben sapkın birisi değilim ama açlık bir sapkınlıktır.” diyerek IMF ile milyar dolarlık bir anlaşmak için aylardır uğraşan ve 16. görüşmeyi düzenleyen hükümet ile Lübnanlı siyasilerin gölgesinde Beyrut’ta intihar eden bir kişi5 https://en.annahar.com/article/1225648-imf-negotiations-hit-rock-bottom-as-crisis-mounts   bu notu bırakarak ülkedeki ekonomik krizi en korkunç yönüyle gösterdi. Karaborsa halk için çoktan alternatif hale geldi. Hatta Lübnan İç Savaşı’nda zirveye ulaşan ve Suriye İç Savaşı’nda bunu tekrar yaşayan iki ülke arasındaki kaçakçılık6 https://syrianobserver.com/EN/news/48916/smuggling-from-lebanon-to-syria-revived-amid-market-shortages-in-damascus.html da bu şartlardan olumsuz etkilendi.

 

Daha uygun fiyatla satılan ürünler, kriz sebebiyle bulunamaz ya da daha pahalı hale geldi. Halk her geçen gün daha olumsuz etkilenir ve alternatif yolları tükenirken, yaptırımın hedefindekiler kısa vadede bu durumdan pek de etkilenmişe benzemiyor. Özellikle İtalya’da 1.2 milyar Euro değerinde yakalanan uyuşturucunun adresi Esad ailesi olarak gösterilince, yaptırımları olabildiğince atlatıp, hedefteki kurum ve kişiler kendi varlıklarını devam ettirebilmenin yolunu daha rahat bulabiliyorlar. Halk ise her geçen gün artan ekonomik zorluklarla mücadele etmeye devam ediyor.

 

Öte yandan Amerikan Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkiler Müsteşarı David Schenker ise Lübnanlı siyasilerin aksine Hizbullah’ı hedef alan bu yasanın ülkeye yardım edeceği kanaatinde.7 https://kataeb.org/local/2020/05/28/schenker-our-sanctions-actually-help-lebanon Ülkenin Batıya dönük bu ekonomik yüzüne karşı olarak Hizbullah lideri Hasan Nasrullah yaptığı son açıklamasında Lübnan için farklı bir yol çizmek istedi; Çin.

IMF’ye Alternatif Olarak Çin

Pekin’in “Bir Kuşak Bir Yol Projesi” kapsamında Suriye’deki inşa sürecine dahil olarak, bu hattı Beyrut’un kuzeyindeki Trablus Limanı’na bağlamak istediği bilinen bir gerçek. Bunun kendilerine bir nefes olacağını düşünen şehir halkı, bu fakir Akdeniz şehrinin de canlanacağını umut ediyorlar. Çinli şirketlerin Lübnan’a bir süreden beri yatırımlar gerçekleştirdiği şimdilik pek gün yüzüne çıkmıyor lakin Nasrullah bu kartı, ekonomik olarak sıkıntılı süreçte kullanmak istedi. Başbakan Diab ise bakanlarını toplayarak Çin’in Beyrut Büyükelçisi ile altyapıdan ulaşıma ve hatta tünel yapımına kadar8 https://bit.ly/2W2g74b geniş kapsamlı projeleri kapsayan bir toplantı gerçekleştirdi.

 

Başka ülkelere yatırım yaparak, uzun vadeli planlar yapan Pekin’in bu görüşmeden hoşnut olabileceği düşünülse de İsrail’i milyar dolarlık bir Çin anlaşmasından vazgeçiren ve Orta Doğu’daki Çin yatırımlarına karşı mücadele eden Amerika’nın bu hususta da karşıt faaliyetler de bulunması oldukça muhtemel. Her ne kadar Hizbullah’ın desteklediği bir hükümet olması sebebiyle mevcut iktidara karşı olan Beyaz Saray’ın ülkeye yardım yapmak haricinde elinde pek güçlü ve hızlı bir seçenek yok, Diab’ın istifa etmesi dışında tabii.

 

Yaşanan ekonomik ve siyasi krizler sebebiyle, Batı ve Körfez ülkeleriyle iyi ilişkilere sahip eski Başbakan Saad Hariri’nin yeniden hükümetin başına, kendi şartlarıyla geçmesi üzerine söylentiler yayılıyor.9 http://www.naharnet.com/stories/en/273023-negotiations-reportedly-ongoing-on-govt-resignation-hariri-s-return Her ne kadar Hasan Diab istifa söylentilerini reddetse de dış yardıma -özellikle Batı ve Körfez-  bu denli bağlı bir ülke olan Lübnan’ın pek bilinmeyen ve Hizbullah’ın adayı olarak seçilen bir Başbakan’ın bu ilişkileri ne kadar güven içerisinde tutacağı ve ülke ekonomisine istikrar getirip getiremeyeceği halen bir muamma. 

 

IMF yerine Çin konusunda ısrarlı olan10 https://www.beltandroad.news/2020/06/19/hezbollah-prefers-china-to-imf-for-lebanon-bailout/ Nasrullah’ın bu duruşu yeni değil. IMF’ye olan karşıtlığını yüksek perdeden dile getiren parti lideri, İran’ın IMF’ye başvurduğu noktasını kaçırdıktan sonra “belirli şartlar dahilinde”11 https://abcnews.go.com/International/wireStory/hezbollah-backs-imf-lebanon-warning-70493403 IMF’den borç alınabileceğini belirtmişti. Lakin bu noktada Tahran dahi IMF’den borç istese de Nasrullah’ın kişisel duruşu ne olursa olsun bu kurumun karşıtı. Çin’den endişe eden Amerika, Avrupa Birliği ülkelerini de Hizbullah konusunda kendi çizgisinden götürmeye çalışarak alternatifleri kapıları ülke için kesiyor.

 

Bir cezalandırma görevi olan bu yaptırımlar, hedef olan siyasilerden ziyade halkı ve devleti daha çok etkiliyor. Hizbullah’ı ekonomik olarak çökertme girişimi, devletin ve halkın bir çıkış yolu aramasında kendilerini çıkmazda bulmalarına sebep oluyor, zira Batı’ya daha yakın olan halk ve devletin ekonomisi, alternatifi Doğu’da aramaya başlayarak istediğine ulaşabilir. Batı açısından bu amaç gerçekleşmeden önce Hizbullah’ın hükümet nezdindeki gücünün bitirilmesi gerekli ki eski ekonomik bağlara geri dönülebilsin. Benzer bir vaka dört yıl önce de yaşandı. 2016 yılının Şubat ayında Tahran’daki Suudi Arabistan Büyükelçiliği’ne yapılan saldırıyı Riyad, Lübnan’da hissettirdi.

 

Uçuşlar ve mali yardımların kesilmesiyle12 https://www.aljazeera.com/news/2016/02/kuwait-joins-gulf-allies-banning-travel-lebanon-160224161730185.html o dönem ufak çaplı bir kriz yaşandı. Beyrut’ta gazetecilik yapan bir tanıdığım, Körfez’in ülkede destek verdiği medya kuruluşlarına yardımı kesmesiyle birlikte çok sayıda işten çıkarmaların yaşandığını anlatması bunun sadece açığa pek yansımayan örneklerinden oldu.

 

Lübnan’ın ekonomik işleyişindeki iki kıdemli isim olan Alain Bifani ve Henri Şahul geçtiğimiz günlerde istifa ettiler. Bu ikili IMF ile yürütülen görüşmelerin bir parçası ve yeni hükümetin ekonomik yolunu çizmek için uğraşıyorlardı. Önce Şahul danışmanlık görevini ve Bifani de Maliye Bakanlığı’nda harcadığı yirmi yıllık Genel Yöneticilik makamından istifa etti. Yöneticilerin krizle mücadeleyi becerememesi karşısında verdiği mücadeleye daha fazla devam edemeyeceğini13 https://apnews.com/db2b165f6d8e15007e4734bead92a360 dile getirerek Bifani, siyasi mücadelenin bakanlıklarda da nasıl etki ettiğini ve ülkede neden reform yapılması gerektiğini bu adımı ile gösterdi.

 

Zira yapılması istenen bu reformlar, ülkedeki siyasi gücü ellerinde bulunduran farklı ittifaklar dahilindeki siyasi kişilerin varlıklarını zayıflatmasını da öngörüyor. Tam olarak bu reformların neleri barındırdığı bilinmese de ülkede uzun yıllardır kökten bir değişime karşı çıkan bu siyasi seçkinlerin, tıpkı önceden de olduğu gibi ülkenin önceliği yerine yine şahsi önceliklerini öne koyarak bu reformlara karşı oyalama taktiklerinde bulunmaları sebebiyle aslında kendilerini tehdit altında hissettiklerini söyleyebiliriz.

Yeni Bir Sıkıntı: Elektrik ve Petrol

Lübnan’da elektrik hizmeti petrole bağlı. Ülke bu ihtiyacın yüzde 70’ini Cezayir, yüzde 30’unu ise Kuveyt’ten karşılayarak vatandaşlarına elektrik sağlıyor. Ancak Cezayir ile Lübnan arasındaki bu petrol anlaşmasının taşeronlar tarafından yürütülmesi ve yakıtın kirli çıkmasının14 https://www.thenational.ae/world/mena/lebanon-crisis-fuel-scandal-leaves-lebanese-in-the-dark-for-longer-1.1043191 ardından bir süredir ülkede alışagelmişin dışında daha uzun süre kesintiler yapılmaya başlandı.

 

Virüs ve ekonomik krizin ülkedeki her kesim üzerinde sıkıntılar oluşturmasına bir de elektrik sorunu eklendi. Havaalanında ışıkların olmaması sebebiyle Beyrut’a iniş gerçekleştiremeyen bir Türk uçağının ardından Iraklı bakanların Lübnan’ı ziyareti tarım ürünleri karşılığında petrol anlaşması15 https://twitter.com/NoamRaydan/status/1279040927789694976 ile ülkenin en kötü zamanlarından olan bu süreçte önemli bir eksikliği gidermek adına bir adım olarak kayda geçti. 

 

17 Ekim’den beri Lübnan genelinde yapılan protestolara en büyük tepkiyi gösteren Hizbullah hem motorlu taraftarları hem silahlı milisleriyle Beyrut’un mahallelerinde, zorla çarkları döndürülmeye çalışılan paslı bir sisteminin değişmesi gerektiğini söyleyen halkı dış güçlere bağlamasına ek olarak parti tabanı ülkede krizin olmadığı konusunda ısrar ederek, sonuçsuz bir örtbas girişiminde bulunuyor. Kuruluşunda ülke sistemini değiştirmeyi amaçlayan koyu muhalif Hizbullah, bugün adeta statükonun koruyucusu haline dönüşerek, gücün insanlarda nelere yol açabileceğini de göstermiş oldu. Her ne kadar kendisine yakın din adamları içerisinden reform yanlısı açıklama yapanlar olsa da ülke yönetiminde büyük pay sahibi olan Hizbullah’ın sokaklardaki tavrı bunun tam tersi.

 

Batı ve Körfez ülkeleriyle arası oldukça iyi bir Başbakan ya da Cumhurbaşkanı’nın ülkedeki ipleri eline alarak ekonomiyi daha iyi bir noktaya getirebileceğini söylesek de tıpkı geçmişteki örneklerde olduğu gibi bu sadece kısa vadeli, günü kurtaran ekonomik politikaların uygulanmasından öteye gitmeyecektir. Lübnan’ın kaderini belirleyen adımlar hükümetin yaptığı toplantılardaki kararlardan ziyade yan yana gelmeleri dahi zor olabilecek seçkin siyasilerin ofislerindeki görüşmelerde saklı olabiliyor. Öyle olmasa Cumhurbaşkanı Aun neden Baabda Sarayı’ndaki toplantıya eski Başbakanları da çağırsın?

 

Lübnan’daki güç mücadelesi ve seçkin sınıfın doğuştan gelen çapraz ilişkilere yatkın iktidarı ele alma arzuları, bürokrasi ve devlet yönetiminde çıkmazlara ve bilinmezliklere yol açıyor. Kamuoyu hala IMF ile hükümetin yürüttüğü görüşmelerin detaylarını bilmiyor, Başbakan Diab, Merkez Bankası Başkanı Selame’den paranın değer kaybetmesine dair tatmin edici bir cevap alamadı, yurt dışına kaçırılan dolarlar çoktan unutuldu bile. Lübnan her zaman olduğu gibi varlığını karmaşa içerisinde devam ettirirken hem halk hem hükümet hem de seçkinler varlıklarını devam ettirebilmek adına her yolu deniyorlar.

5 Temmuz 2020 0 Yorum
1 FacebookTwitterWhatsappEmail
Genel

Rusya’nın Dış Politikadaki Gayrinizami Unsurları: Özel Askeri Şirketler

by Çağatay Cebe 18 Haziran 2020
written by Çağatay Cebe
PDF Download

Azerbaycan Türklerinden olan ve Rusya’da ikamet eden Orhan Cemal ile beraberindeki Alexander Rastorguyev ve Kirill Radchenko, Ukrayna’daki Rusya yanlısı ayrılıkçı paralı askerlerin izini sürmek için 2018 yılında Orta Afrika Cumhuriyeti’ne (OAC) seyahat ettiler.1 “Journalist Claims Killers of Three Russian Reporters in Africa Came from Separatist Donbass Region in Eastern Ukraine.” Meduza, meduza.io/en/news/2019/02/21/journalist-claims-killers-of-three-russian-reporters-in-africa-came-from-separatist-donbass-region-in-eastern-ukraine Rusya merkezli paralı asker şirket Wagner’in ülkedeki faaliyetlerini araştıran üçlü, 30 Temmuz günü Sibut’ta2 “Orkhan Dzhemal.” Defending Journalists Worldwide – Committee to Protect Journalists, cpj.org/data/people/orkhan-dzhemal/index.php. yolları kesilerek öldürüldü.3 “OSCE Envoy ‘Saddened And Shocked’ By Killing Of Russian Journalists.” RadioFreeEurope/RadioLiberty, 1 Aug. 2018, www.rferl.org/a/osce-saddened-and-shocked-by-killing-of-russian-journalists/29404995.html Bu cinayetin “hırsızlık” olduğu söylense de cinayeti araştırmak için bölgeye giden Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin muhalifi bir araştırma grubu, gazetecilerin OAC Polis Özel Harekat Komiseri Emmanuel Kotofio tarafından takip ettirildiğini ve şoförlerinin de Putin’e oldukça yakın bir isimle bağlantılı olduğunu iddia etti.4 Luhn, Alec. “Murder of Russian Journalists in Africa Linked to Secretive Mercenary Group They Were Investigating, Reports Claim.” The Telegraph, 10 Jan. 2019, www.telegraph.co.uk/news/2019/01/10/report-links-journalists-murder-africa-russian-mercenaries-investigating1/ Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın konuyla ilgili yaptığı açıklamada “…ülkedeki Rus gazeteci varlığı konusunda bilgilendirilmedik.” denildi.5 “О гибели российских граждан в Центральноафриканской Республике”. The Ministry of Foreign Affairs of the Russian Federation, 31 July 2018. http://www.mid.ru/ru/foreign_policy/news/-/asset_publisher/cKNonkJE02Bw/content/id/3310573

 

Üç gazetecinin OAC’de öldürülmelerine sebep olan Rus özel askeri şirketlerin günümüze değin yaşadıkları süreçler, ülkeyi Rusya için bu denli önemli yapan unsurlar ve en etkin kuruluş olan Wagner’in faaliyetleri, çalışmanın ana konuları oldu.

 

Rus Özel Askeri Şirketleri 

 

Eski Rus askeri personellerinin özel şirketlerde yoğun olarak çalıştırılma fikrinin aslında Güney Afrika Silahlı Kuvvetleri’nden emekli bir subay olan Eeben Barlow’a ait olduğu iddia ediliyor. Kendisine ait “Executive Outcomes” adlı bir özel askeri şirketi de bulunan Barlow’un 2010 yılında St. Petersburg Ekonomi Forumu’nda Rus Genelkurmayı’na özel bir sunum yaptığı ifade ediliyor.6 “New Report Claims to Describe Inception of Private Military Company Allegedly Controlled by ‘Putin’s Chef’.” Meduza, meduza.io/en/news/2019/01/30/new-report-claims-to-describe-inception-of-private-military-company-allegedly-controlled-by-putin-s-chef Halihazırda var olan özel askeri şirketlerin, bu sunumdan sonra organize edilerek daha etkin kullanılmaya başlandığı görülebiliyor. 2011 yılında Putin’in Duma Meclisi’ne yasa tasarısını sunması da tam da bu sunumdan sonrası bir döneme denk geliyor. Vladimir Putin’in 2011 yılında özel askeri şirketler için başlattığı çalışma, 2018 yılının ilk aylarında meclise tasarı olarak geldi.7 Bingham, J. (2018) “Private companies engage in Russia’s nonlinear warfare”. Jane’s Military & Security Assessments Intelligence Centre, s. 1 Ancak özel askeri şirketler, Rusya’da hala yasadışı olarak kabul ediliyor.8 “Russian Veterans Appeal To ICC Over Moscow’s Alleged Use Of Mercenaries.” RadioFreeEurope/RadioLiberty, 19 Nov. 2018, www.rferl.org/a/russian-veterans-appeal-to-icc-over-moscow-s-alleged-use-of-mercenaries/29609013.html Rusya askeri şirketleri aslında 1992 yılındaki Bosna Savaşı’ndan beri de faaliyet gösteriyor.9 Brown, Daniel. “3 Countries Where Russia’s Shadowy Wagner Group Mercenaries Are Known to Operate.” Business Insider, 27 Apr. 2018, www.businessinsider.com/russia-wagner-group-mercenaries-where-operate-2018-4#the-wagner-group-might-be-operating-in-other-countries-now-or-in-the-future-4 Bu şirketlerin bazıları da birbiriyle bağlantılı. Örneğin Wagner’in kökenleri 2013 yılından bu yana Suriye’de faaliyet gösteren Moran Güvenlik Grubu’na uzanıyor. Moran ise Hong Kong’da kurulan Slavonic Corpus’a bağlı olarak kuruldu.10 “The first and last battle of the Slavonic Corps” Rusletter, 7 Nov. 2017, http://rusletter.com/articles/the_first_and_last_battle_of_the_slavonic_corps

 

Rus özel askeri şirketlerinin aktif olduğu ülkeler

2018 yılında kurulan ve Suriye’de aktif olan başka bir Rus özel paralı şirketi bulunuyor; Shchit. Şirketin ismi 15 Haziran 2019 tarihinde Tvenan doğalgaz sahasında üç paralı askerinin ölümüyle duyuldu. Novaya Gazeta’nın bu şirketten bir asker ile yaptığı görüşme neticesinde şirket karargahının 45. Spetsnaz Hava İndirme Tugayı bünyesinde olduğu düşünülüyor. Keşif ve özel operasyonlar konularında uzman olan bu tugay, Rusya’nın Kubinka bölgesinde yer alıyor. 45. Tugay ayrıca 2014 yılında Kırım’a gerçekleştirilen işgal harekatında yer aldı. Shchit’in de tıpkı Wagner’de olduğu gibi Slavonic Corps ile bağlantılı olduğu düşünülüyor. Ancak diğer Rus özel askeri şirketlerinin aksine bu ekibin batılı tarzda çalıştığı, sayılarının oldukça az olduğu ve çatışma yerine koruma odaklı oldukları ifade ediliyor.11 “Sukhankin, Sergey. “New Russian PMC Spotted in Syria: Potential Military Links and Implications.” Jamestown, 7 Aug. 2019, jamestown.org/program/new-russian-pmc-spotted-in-syria-potential-military-links-and-implications/ Sibirya Askeri İstihbarat eski Şefi Tümgeneral Sergey Kançukov, profesyonel düzeyde askeri beceri ve ileri düzeyde ekipmanın birleşimiyle devlete bağlı özel askeri şirketlerin kurulabileceğine değiniyor. Bu düşüncenin altında ise düzenli ordunun aksine paralı askerlerin, hedefe ulaşmak amacıyla herhangi bir aracı seçme konusunda özgür olmaları fikri yatıyor.12 Sukhankin, S. (2018) “‘Continuing War by Other Means’: The Case of Wagner, Russia’s Premier Private Military Company in the Middle East”. The Jamestown Foundation, s.5 Tıpkı Amerika’nın Blackwater örneğinde13 Scahill, Jeremy. “Blackwater’s Black Ops.” The Nation, 29 June 2015, www.thenation.com/article/blackwaters-black-ops/ olduğu gibi Rusya da hassas olunması gereken ama Kremlin’in parmak izinin olmasını istemediği alanlar için bu seçeneği mübah görüyor.

 

Moskova’nın “askeri diplomasi” strateji zeminindeki amaç; ekonomik çıkar gözetilen ülkedeki hükümet karşıtı unsurlara yönelik aktif mücadele verilmesi.14 Why Does Russia Want To Sell Arms To The Central African Republic?” OrientalReview.org, 15 Dec. 2017, orientalreview.org/2017/12/15/russia-want-sell-arms-central-african-republic/ Bu işleyişin mimarı ise Rusya Genelkurmay Başkanı General Valeri Gerasimov. “Gerasimov Doktrini” olarak da bilinen bu program, Amerika’nın savaş yöntemine benzer bir çizgide ancak Rusya’ya özgü bir yaklaşımla sürdürülüyor. Libya’ya yapılan askeri müdahaleden sonra 2013 yılında ortaya çıkan bu fikir, asimetrik savaş unsurlarına yönelmesi gerektiğini savunuyor.15 Dreyfus, E. (2018) “Private Military Companies in Russia: Not So Quiet on the Eastern Front?” L’Institut de recherche stratégique de l’École militaire, No. 63, s. 8 Özel askeri şirketler, bulundukları ülkenin silahlı kuvvetlerini eğitmek haricinde operasyonlar düzenleyebiliyorlar. Bu noktada ise bölgede Rusya’nın bir kolu olarak hareket ediyorlar.16 Spearin C, R. (2018) “Russia’s Military and Security Privatization”. US Army War College Quarterly: Parameters, No. 42 Vol. 2, s.42 SSCB’nin dağılmasından sonra sınır ötesindeki varlığı son derece azalan Rusya, özel askeri şirketleri kullanarak eskiden etkin olduğu coğrafyalara hızla dönüyor. Ancak bu şirketler Rusya merkezli değiller. Şirketler paravan bir sistem görmesi amacıyla üçüncü dünya ülkelerinde kurulu haldeler. Böylece yaşanabilecek herhangi bir olumsuz durumda Moskova, resmi olarak bu şirketlerin ülkedeki varlıklarını reddederek okların hedefi olmaktan kaçınmayı amaçlıyor.17 Klein M. (2019) “Private military companies – a growing instrument in Russia’s foreign and security policy toolbox” Hybrid CoE Strategic Analysis Papers, s.4

 

Orta Afrika Cumhuriyeti Atmosferi, Rusya Varlığı ve Kaynakları

 

Orta Afrika Cumhuriyeti (OAC), 1960 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanınca başta elmas ve altın madenleri olmak üzere birçok yeraltı ve üstü kaynağını ihraç etmeye başladı.18 Matthysen K., Clarkson I. (2013). “Gold and diamondsin the Central African Republic. The country’s mining sector, and related social, economic and environmental issues”, IPIS Research. s. 5 Diğer Afrika ülkelerinde olduğu gibi bu ülkede de ‘Afrika sadece Afrikalıların değildir’ mottosu rahatlıkla görülebiliyordu. İstikrarlı bir düzen oluşturulmasını sarsacak çeşitli iç ve dış etmenlere sahipti. Devlet otoritesinin eksikliği, ülke içerisinde çeşitli isyancı grupların oluşmasına rahatlıkla zemin hazırladı. “Demokrasi ve Cumhuriyetin Tanzimi İçin Halk Ordusu (Armée Populaire pour la Restauration de la République et la Démocratie), Toplumun Demokratik Güçleri Birliği (Union des Forces Démocratiques pour le Rassemblement), Tanrı’nın Direniş Ordusu (Lord’s Resistance Army), Anti-Balaka Milisleri, Séléka”19 Dukhan, N. (2017). “Splintered Warfare: Alliances, affiliations, and agendas of armed factions and politico-military groups in the Central African Republic”. The Enough Project. s. 25-26 gibi gruplar, ülkede yıllardır süren iç çatışmaların ana parçaları olarak yer aldılar. Ülkedeki “Müslüman azınlık, Hıristiyan çoğunluk” temelli yaşanan bir iç savaşın aynı zamanda vazgeçilmez bir parçası da yeraltı kaynakları oldu. Ülkenin çeşitli bölgelerinde faaliyet gösteren bu milis yapılanmalar da varlıklarını koruyabilmek için madenlerden çıkan kaynakları kullanıyorlardı. Müslüman ve Hıristiyan milislerin 2014 yılında ateşkes imzalamaları ve 2016 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmasıyla ülkedeki iç savaş ortamı görece azaldı.20 DeWitt J. D., Chirico P. G., Bergstresser S. E. , & Clark I. E. (2018). “The Central African Republic Diamond Database—A Geodatabase of Archival Diamond Occurrences and Areas of Recent Artisanal and Small-Scale Diamond Mining” U.S. Geological Survey. s. 6 Ancak 2019 yılında Hükümet ve 14 isyancı grup arasında imzalanan barış anlaşması uzmanlara göre bıçak sırtında.21 “Expert: Armed Groups Risk CAR’s Peace Deal by Violating the Accord They Signed.” Voice of America, www.voanews.com/africa/expert-armed-groups-risk-cars-peace-deal-violating-accord-they-signed

 

Fransız sömürgesi geçmişine sahip olan ve dini öğeler barındıran bir iç savaş yaşayan OAC’de Rusya varlığının kökenleri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dönemine uzanıyor. Soğuk Savaş döneminde yakın askeri ve diplomatik ilişkilere sahip bu iki ülkenin bağı, 1991 yılında SSCB’nin çöküşüyle zayıfladı.22 Ross, Aaron. “How Russia Moved into Central Africa.” Reuters, 17 Oct. 2018, www.reuters.com/article/us-africa-russia-insight/how-russia-moved-into-central-africa-idUSKCN1MR0KA Ancak Rusya, SSCB’nin dış politikasındaki ideoloji eksenli bir yaklaşım yerine yepyeni bir bakış açısıyla OAC’ye geri dönüş sağladı. “Ekonomi temelli, evrenselci ve pragmatist” prensiplere dayanan bu yaklaşımın istendiği gibi gerçekçi ve ideolojiden uzak olması amaçlanıyordu.23 Fidan H., Aras B. (2010) “The Return of Russia-Africa Relations” Ahmet Yesevi Üniversitesi Türk Dünyası Sosyal Bilimler Dergisi, No: 52, s. 54. Rusya’nın OAC özelinde ve Afrika genelinde genişleyen etkisi Kremlin’in Afrika Özel Temsilcisi Mikail Margelov’un 2014 yılında gerçekleştirdiği pragmatist diplomatik adımlarla tam da Moskova’nın istediği bir seyre kavuştu.24 Kalika A. (2019) “Russia’s ‘Great Return’ to Africa?”, Russie.Nei.Visions. No. 114, IFRI, s. 9 Rusya’nın yeraltı ve üstü kaynaklarıyla zengin olan Afrika ülkelerine bu ilgisi aslında 2015 yılında maruz kaldığı yaptırımlardan ileri geliyor.25 “Russia and Africa Meet Again.” ISS Africa, 13 Mar. 2018, issafrica.org/iss-today/russia-and-africa-meet-again  

 

Bu sebeple Rusya petrol, doğalgaz ve nükleer enerji alanında faaliyet gösterebileceği bütün ülkelerde aktif ve yoğun bir diplomasi ağı çalıştırıyor.26 http://www.nbs.ntu.edu.sg/NewsnEvents/Pages/Inthemedia-Details.aspx?news=2f0e3381-39a8-4c98-92f1-d54e19799c6e Moskova tıpkı Suriye örneğinde27 “Russia’s Local and Regional Approach to Syria.” Carnegie Endowment for International Peace, https://carnegieendowment.org/sada/76952 olduğu gibi OAC’deki isyancı gruplarla iletişime geçerek, lider kadrolarıyla görüşmeler gerçekleştiriyor.28 Calzoni, Francesco “What Russia Wants from the Central African Republic.” Fair Observer, 29 Oct. 2018, www.fairobserver.com/region/africa/russian-interests-central-african-republic-military-presence-wagner-natural-resources-news-71652 Moskova’nın özel çalışmaları haricinde ülkede Birleşmiş Milletler (BM) destekli bir askeri birliği de bulunuyor. Bangui bölgesinde konuşlu olan “Çok Boyutlu Birleşik İstikrar Görevi” (MINUSCA) programı kapsamında ülke barışının sağlanması ve yerel kuvvetlere destek verilmesi için resmi olarak diğer Avrupa ülkeleri ile birlikte faaliyet gösteriyor.29 “Letter dated 23 July 2018 from the Panel of Experts on the Central African Republic extended pursuant to resolution 2399 (2018) addressed to the President of the Security Council”. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi. https://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/s_2018_729.pdf Ülkedeki Birleşmiş Milletler varlığından Rusya kadar diğer Avrupa ülkeleri de yararlanıyor diyebiliriz. En azından Moskova’nın ülkedeki nüfuzunu ve faaliyetlerini gözlemlemek amacıyla meşru bir zemin oluşturulduğu ortaya konuluyor.

 

Kremlin’in ‘Yerel’ Stratejisi 

 

Kremlin, ülkedeki Avrupalı devletlerden kendisini daha avantajlı bir konuma getiren bir makamı elinde bulunduruyor; Ulusal Güvenlik Danışmanlığı. Eski bir istihbarat personeli olan Valeri Zaharov, Cumhurbaşkanı Faustin-Archange Touadera’nın 2017 yılında Putin’e gönderdiği yardım isteği ile bu konuma getirildi.30 “Russia in Africa: Inside a Military Training Centre in CAR.” Al Jazeera, 14 Apr. 2019, www.aljazeera.com/programmes/talktojazeera/inthefield/2019/04/russia-africa-military-training-centre-car-190411152658162.html Çeçen Savaşı’nda görev yapan Zaharov31 “THE PROCONSUL.” The Local Africa News, 20 Dec. 2018, www.thelocalafricanews.com/putins-man-in-the-central-african-republic-valery-zakharov/ ülkedeki Rus varlığının hızla artmasında rol oynuyor. OAC’ye 2013 yılından beri Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından silah ambargosu uygulanırken32 “Resolution 2127 (2013) Adopted by the Security Council at its 7072nd meeting, on 5 December 2013”.  Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, s.10. https://www.undocs.org/S/RES/2127(2013) Rusya, 2017 yılından itibaren bu ambargodan muaf tutuluyor.33 Stronski, Paul. “Russia Looks to the Central African Republic to Beef Up Its Arms Sales to Africa.” Carnegie Endowment for International Peace, carnegieendowment.org/2018/01/10/russia-looks-to-central-african-republic-to-beef-up-its-arms-sales-to-africa-pub-75237 Böylece Rusya “silahlandır, paralı asker gönder, resmi personel ile ülke işleyişine dahil ol”34 “Russia’s Three-Step Plan for Any Military Intervention.” LobeLog, 12 June 2019, lobelog.com/russias-three-step-plan-for-any-military-intervention/ yoluyla başka bir ülkede daha yoğun faaliyet gösteriyor. BM’nin bu kararı almasında Rusya’nın ülkedeki askeri ve ekonomik nüfuzu göz önüne alınabilir. Zira ülkedeki iç savaşı durdurmak için çabalayan batılı devletler, bu konuda pek başarılı olamadıkları gerçekliğini fark etmişe benziyorlar. Bu sebeple de yeraltı kaynağıyla zengin bu ülkenin refaha ulaşmasında Moskova’nın önü açılarak istikrara kavuşması istendiği düşünülebilir.

 

Wagner Örneği

 

Kamuoyunda en fazla tanınan ve birçok ülkede faaliyet gösteren Wagner’in ana karargahı ise Rus Genelkurmayı’nın “Ana İstihbarat Direktörlüğü (GRU)” bünyesinde bulunan ve özel kuvvet yapısına sahip olan 10. Spetsnaz Tugayı’nın ikamet ettiği Molkino’da bulunuyor. Şirketin kurucusu ise GRU’ya bağlı 2. Özel Operasyonlar Tugayı, 700. Spetsnaz Özel Operasyonlar Müfrezesi’nden 2013 yılında Yarbay rütbesinde emekli olan Dmitri Utkin.35 “Fontanka Investigates Russian Mercenaries Dying For Putin In Syria And Ukraine”. The Interpreter. 29 March 2016  www.interpretermag.com/fontanka-investigates-russian-mercenaries-dying-for-putin-in-syria-and-ukraine/ Ancak şirketin asıl yöneticisi ise “Putin’in Şefi”36 Myre, Greg. “’Putin’s Chef’ Has His Fingers In Many Pies, Critics Say.” NPR, 30 Jan. 2019, www.npr.org/2019/01/30/685622639/putins-chef-has-his-fingers-in-many-pies-critics-say olarak bilinen Yevgeni Prigozhin.

Kendisi restoran zincirine sahip olmasına karşın Wagner’in finansörü ve şirketin arkasındaki isim olarak biliniyor.37 “Putin’s Notorious ‘Chef’ Is Now Meddling Across Africa”. Bloomberg, 20 Nov. 2018 https://www.bloomberg.com/news/features/2018-11-20/putin-chef-yevgeny-prigozhin-is-now-meddling-in-africa Wagner’in kurucusu ve mali destekçisi olan iki önemli isim de Amerika’nın yaptırımlar listesinde yer alıyorlar. Amerika Hazine Bakanlığı, Aralık 2016’da Yevgeni Prigozin’i38 “Treasury Sanctions Individuals and Entities In Connection with Russia’s Occupation of Crimea and the Conflict in Ukraine”, U.S. Department of the Treasury. www.treasury.gov/press-center/press-releases/Pages/jl0688.aspx ve Haziran 2017’de Dmitri Utkin’i39 “Treasury Designates Individuals and Entities Involved in the Ongoing Conflict in Ukraine”, U.S. Department of the Treasury. www.treasury.gov/press-center/press-releases/Pages/sm0114.aspx ve “Ukrayna’daki çatışmalara dahil oldukları” gerekçesiyle yaptırım listesine aldı. Concord Management and Consulting, Megalain, Lakhta şirketlerinin sahibi olan Yevgeni Prigozhin, Rus Savunma Bakanlığı ile birden fazla anlaşma imzalamış bir isim.40 “Kids’ Camp on a Defense Base? How Russian Firms Masked Secret Military Work.” The Moscow Times, 8 Aug. 2019, www.themoscowtimes.com/2019/04/04/kids-camp-on-a-defense-base-how-russian-firms-masked-secret-military-work-a65098 Ayrıca dünya kamuoyunda Kremlin’in siyasi manevralarının internet üzerinden yapılabilmesi için bazı zamanlar gündeme gelen Rus trolleri olarak anılan ancak “Internet Research Agency” adıyla bilinen şirketin aslında Prigozhin tarafından yürütüldüğü ifade edilenler arasında.41 “U.S. Disrupted Russian Trolls on Day of November 2018 Election: Washington Post.” The Japan Times, www.japantimes.co.jp/news/2019/02/27/world/crime-legal-world/u-s-disrupted-russian-trolls-day-november-2018-election-washington-post/#.XUxCsSnVKYU

 

Sahada İlk Ortaya Çıkış: Ukrayna

 

Wagner, Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı faaliyetlerini GRU komutası altında gerçekleştiriyordu. 2014 yılı boyunca bölgede yaşanan çatışmalardan sonra hakimiyet sağlayan Rusya, Wagner ile beraber 2015 yılında buradaki askeri şirketlerin varlıklarını kısıtlama yoluna gitti.42 Reynolds, Nathaniel. “Putin’s Not-So-Secret Mercenaries: Patronage, Geopolitics, and the Wagner Group.” Carnegie Endowment for International Peace, carnegieendowment.org/2019/07/08/putin-s-not-so-secret-mercenaries-patronage-geopolitics-and-wagner-group-pub-79442 Wagner’in Ukraynalılardan oluşan özel birimine de “Karpaty” deniliyor. Suriye’de de muharip düzeyde bulunan43 “List of the Karpaty Company Task Force: Who of the Donbas Militants Recruited to the Russian Wagner PMC (PHOTO).” InformNapalm.org, 23 May 2018, informnapalm.org/en/list-of-the-karpaty-company-task-force-who-of-the-donbas-militants-recruited-to-the-russian-wagner-pmc-photo/ bu birime eğitimin bir Rus yarbay tarafından verildiği söyleniyor. Ukrayna Gizli Servisi, Yarbay Oleg Demyanenko idaresindeki bir Rus askeri birliğinin, Karpaty’ye taktik düzeyde piyade eğitimi, istihkam, top, hava savunma sistemi, tank ve askeri zırhlı araç konularında eğitimler verildiğine dair bilgilere eriştiğini iddia etti.44 “Russian Military Officers Train the Mercenaries of Wagner PVC, Says SSU.” Security Service of Ukraine, ssu.gov.ua/en/news/2/category/304/view/4759#.dxVUMROj.dpbs

 

OAC ve Afrika’daki Wagner Varlığı 

 

BM, 2017 yılında Rusya’nın OAC ordusunu eğitmesi için ülkeye 127 paralı asker gönderdiğini açıkladı.45 “Letter dated 23 July 2018 from the Panel of Experts on the Central African Republic extended pursuant to resolution 2399 (2018) addressed to the President of the Security Council”. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi. https://www.securitycouncilreport.org/atf/cf/%7B65BFCF9B-6D27-4E9C-8CD3-CF6E4FF96FF9%7D/s_2018_729.pdf En az 40 Rus Özel Kuvvet operatörüne ek olarak Wagner’e bağlı paralı askerlerin de 2018 yılında OAC’ye gittikleri düşünülüyor.46 Plichta, Marcel. “Russia Is Back In Africa – and Making Some Very Odd Deals.” Defense One, 22 May 2018, www.defenseone.com/ideas/2018/05/russia-back-africa-and-making-some-very-odd-deals/148371/

 

Wagner’in OAC’de bulunmasına dair bir başka kanıt ise bir paralı asker olan Vasili Livanoviç’in eşinin sosyal medya paylaşımı üzerinden ortaya çıktı. 2018 yılının Temmuz ayında OAC’de çekilen fotoğrafların ortaya çıkmasıyla 45. Spetsnaz Hava İndirme Tugayı’nın eski bir operatörü olan ve Wagner bünyesindeki 4. Keşif ve Taaruz Bölüğü’nde görev yapan Vasili Livanoviç’in OAC’nin başkenti Bangui’de olduğu anlaşılıyor.47 “The Driver-Scout from Wagner PMC in the Central African Republic Can Become a Valuable Witness for the IC of Russia.” InformNapalm, 2 Oct. 2018, informnapalm.org/en/the-driver-scout-from-wagner-pmc-in-the-central-african-republic-can-become-a-valuable-witness-for-the-ic-of-russia/ Sudan ve OAC’deki maden yataklarının güvenliği için yine Prigozhin’in ismi geçiyor. Lobaye Invest ve Sewa Security isimleriyle bu ülkede, Yevgeni Khodotov gibi başka kişilerin üzerinden iş yapmaya devam ediyor.48 Marten, K. s. 197 Orta Afrika Cumhuriyeti Başkan Sözcüsü Yaloke Mokpeme, Rusların ülkelerinde bulunmasıyla ilgili olarak “Yardımımıza Rusya’dan başkası gelmedi. Onların da yardımıyla elmas madenlerimizi koruyabileceğiz.” açıklamasında bulundu. New York Times’ın ulaştığı bilgilere göre Rusya, ticaretin yasal olduğu bölgelerde hükümetle elmas madenleri konusunda anlaşmalar yaparken, yasadışı bölgelerde ise isyancı gruplarla iş birliği içerisinde. Amerikalı yetkililer, OAC’de 400 civarında Rus paralı asker olduğunu tahmin ettiklerini ve bir kısmının asi bölgelerde konuşlu olduklarını dile getiriyorlar. Prigozhin ise Orta Afrika Cumhuriyeti’nde hastaneler, mezbahalar inşa ederken, futbol ve güzellik yarışmalarına sponsor oluyor. Hatta devletin sahip olduğu radyo istasyonundan daha geniş ölçüde yayın yapan bir radyo bile kurdu.49 https://www.nytimes.com/2019/09/30/world/russia-diamonds-africa-prigozhin.html

 

 

Ocak 2019 tarihinde Sudan’da Devlet Başkanı Ömer el Beşir karşıtı protestolar başladığı zaman yerel kaynaklar, Wagner’e ait bir askeri kamyonun fotoğraflarını sosyal medyada paylaştılar.50 Flanagan, Jane. Russian Mercenaries Help Put down Sudan Protests – The Times, 10 Jan 2019   Kremlin, Rus mühendislerinin 2015 yılında Sudan’da büyük bir altın rezervi bulmasının ardından Moskova’nın Hartum ile ikili ilişkilerin geliştirilmesinin vaktinin geldiğinin farkına vardı.51 No Chances of Russian Military Base in Sudan, Warsaw Institute, 24 July 2018  Guardian’ın 2018 yılının son aylarında ulaştığı belgelere göre Wagner’in Afrika’da Fransa ile rekabet halinde olduğu iddia ediliyor. Siyasi ve askeri tahakküm, ekonomik ilişkiler, yerel kuvvetlerin eğitimi konusunda ayrı bir Afrika dosyası olan şirketin, faaliyet listesi gittikçe büyüyor. OAC, Sudan ve Madagaskar ile ilişkilerinin çok iyi olduğu, Libya, Zimbabve ve Güney Afrika ilişkilerin görece iyi olduğu ifade ediliyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Çad ve Zambiya ile ilişkilerin düşük seyirde olduğu ifade edilirken, Ekvator Ginesi, Mali ve Uganda ile de iş yapılmak istendiği aktarılıyor. Etiyopya ise iş birliği yapılabilir kategorisinde hazır bekletiliyor. 52 Harding, Luke and Jason Burke. Leaked Documents Reveal Russian Effort to Exert Influence in Africa. The Guardian, 11 June 2019 

 

Mozambik hükümetine yardım için Rusya’nın ülkeye paralı asker gönderdiği de iddialar arasında. Hatta 8 Ekim tarihinde ülkede çıkan bir çatışmada Wagner’e bağlı beş paralı askerin bu çatışmada Mozambik askerleriyle birlikte öldükleri iddia ediliyor.53 https://www.themoscowtimes.com/2019/10/29/5-russian-mercenaries-reportedly-killed-in-mozambique-ambush-a67963 Amerika’dan Wagner ile ilgili en net açıklama askeri kanattan yapıldı. Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi’ne konuşan Afrika Komutanı General Stephen J. Townsend, kendisinin “Suriye’de özellikle Wagner ile bazı tecrübeleri” olduğu ve şirket faaliyetlerinin kendisini “büyük oranda endişelendirdiğini” dile getirdi.54 Rempfer, Kyle. “Why This US General Says Russian Wagner Mercenaries in Africa ‘Concern Me Greatly’.” Military Times, 5 Apr. 2019, www.militarytimes.com/news/your-military/2019/04/04/why-this-us-general-says-russian-wagner-mercenaries-in-africa-concern-me-greatly/

 

Libya’daki Hayalet

 

7 Kasım 2018 tarihinde Moskova’da önemli bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda Halife Hafter’in Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile görüşmesi asıl konuydu ama bazılarının gözden kaçırmadığı bir ayrıntı daha vardı; Yevgeny Prigozhin. Ortaya çıkan bu görüntünün55 https://medium.com/dfrlab/putinatwar-prigozhin-meets-libyan-military-officials-608ca4f2b98e ardından akla gelen yorum elbette Wagner’in Libya’da ortaya çıkacağı oldu. Bu görüşmenin üzerinden aylar geçip, unutulmaya yüz tutmuşken Eylül ayının ilk haftasında Libya’ya ilk Rus paralı asker birliği ulaştı. Hatta bir paralı asker komutanı da Wagner’in Libya’daki çatışmalarda yer aldığını doğruladı.56 https://www.bloomberg.com/news/articles/2019-09-25/-putin-s-chef-deploys-mercenaries-to-libya-in-latest-adventure Halife Hafter’in Nisan ayında Trablus’a yönelik gerçekleştirdiği başlattığı askeri operasyona destek olmak amacıyla bölgeye gelen Rus paralı askerlerinin geldikleri ilk zamanlarda doğrudan çatışmalara dahil oldukları ve Eylül ayında da kayıplar verdikleri iddia edildi.57 https://www.themoscowtimes.com/2019/10/03/dozens-of-russian-mercenaries-killed-in-libya-meduza-a67569

 

Libya’daki bütün çatışma ortamına rağmen ülkede günlük 1.3 milyon varil petrol çıkarılıyor. Muammer Kaddafi’nin devrilmesinden sonra kendisiyle yapılan yüksek meblağdaki askeri anlaşmanın da iptal olmasının ardından Rusya, bu sefer Libya’da işlerin kendi isteğine göre gitmesini amaçlıyor. Hatta öyle ki Halife Hafter’e destek olmak amacıyla Rusya, 2015 yılında Mısır’ın batısında bir askeri bile kurdu. Wagner’e bağlı paralı askerlerin Libya’daki varlığıyla alakalı bir Avrupalı güvenlik görevlisi, keskin nişancılar tarafından hedef alınan askerlerin Ukrayna’daki mühimmat ve yaralanmaların uyuştuğunu aktardı.58 https://www.nytimes.com/2019/11/05/world/middleeast/russia-libya-mercenaries.html

 

Libya hükümetine bağlı komutanlardan Usame Cuvayli, Rusya’nın çatışmalara dahil olmasının savaş alanını değiştirdiğini ve kendileri için işleri zorlaştırdığını söyledi. Amerika Afrika Komutanlığı Sözcüsü Rebecca Farmer, Wagner dahil olmak üzere Rus askeri şirketlerinin Libya’daki faaliyetlerinden haberdar olduklarını, ülkenin hem doğu hem de batısında operasyonlar gerçekleştirdiklerini açıkladı. Batılı bir yetkili ise cephe hatlarındaki Rus paralı askerlerin arasında keskin nişancı, topçu uzmanların olduğunu, taktiksel becerilerinin göze çarptığını ifade etti. Trablus Hükümeti’ndeki üst düzey bir askeri komutan ise edindikleri istihbarata göre 300 civarında Rus paralı askerin görev yaptığını söyledi. Halife Hafter’in sözcüsü Albay Ahmed el-Masmari, Rus paralı askerlerin sahadaki varlığını reddetti. Ancak Washington Post muhabiri, çatışma sahasında Ruslara ait dokümanlar gördüğünü ve Libyalı savaşçıların video ve fotoğraflarında Rus paralı askerlere dair görüntüler olduğunu aktardı. Rus paralı askerlerin bölgedeki varlığına dair ilginç bir detay ise Libyalı bir doktordan geldi. Trablus’un güneybatısındaki el-Aziziye’de süren çatışmalar neticesinde hastaneye getirilen askerlerin kafalarından ve göğüslerinden vurulduklarını ve geçen çatışmalara nazaran havan atışlarında daha isabet sağlandığını söyledi.59 https://www.washingtonpost.com/world/arrival-of-russian-mercenaries-adds-deadlier-firepower-modern-tactics-to-libyas-civil-war/2019/11/05/f330820c-fa03-11e9-9534-e0dbcc9f5683_story.html

 

Suriye İç Savaşı’ndaki Gizli Aktör

 

Wagner’in rolü Ukrayna’nın doğusunda kısıtlanmaya başlayınca asıl kuvvetini aktif bir şekilde etkin kılabileceği yeni bir sahaya yönlendirme durumunda kaldı. Wagner’in Suriye’deki başlıca görevi Şam Yönetimi ve Rusya’ya ait tesislerin korunmasına yardımcı olmaktı. Ancak zaman içerisinde çatışmalara dahil olmaya başladı. Ve Şam Yönetimi’nin 2016 yılının başlarında Palmira’yı alması için düzenlediği operasyona dahil oldu.60 “Moscow’s Mercenaries in Syria.” War on the Rocks, 5 Apr. 2016, warontherocks.com/2016/04/moscows-mercenaries-in-syria/

 

Lazkiye ve Humus bölgelerini merkez olarak belirleyen Wagner’in 2017 yılının başlarında Suriye’de beş bin civarında paralı askeri bulunuyordu.61 “Mercenaries Killed in Syria Were Part of Russian-Backed Hybrid Force.” Washington Free Beacon, 15 Feb. 2018, freebeacon.com/national-security/mercenaries-killed-in-syria-were-part-of-russian-backed-hybrid-force/ Wagner’in Suriye’ye gönderdiği paralı askerlere aylık dört bin dolar maaş verdiği, burada öldürülen askerlerin rütbe ve görevlerine göre ailelerine yirmi iki bin ila elli iki bin dolar arasında para verildiği iddia ediliyor.62 “Relatives Admit Existence of Russia’s ‘Wagner Mercenary Army’ in Syria.” Middle East Monitor, 13 Oct. 2017, www.middleeastmonitor.com/20171013-relatives-admit-existence-of-russias-wagner-mercenary-army-in-syria/ IŞİD, 2017 yılında esir aldığı iki Rus paralı askerin videosunu yayınladı. İsimlerinin Roman Sergeyevich Zabolotny ve Grigory Tsurkanu olduğunu söyleyen bu askerler, “IŞİD’in eş-Şula kasabası (Deyrizor) yakınlarında düzenlediği pusuda yakalandıklarını” itiraf ettiler. Ancak Rus Savunma Bakanlığı yayınladığı açıklamada askerlerin esir düşmediğini açıkladı. Grigory Tsurkanu’nun kardeşi de aslında ağabeyinin resmi olarak asker olmadığını ama hükümet destekli Wagner’e çalıştığını Radio Svoboda ile yaptığı röportajında dile getirdi.63 “Russian Captives in Syria Highlight Apparent Involvement of Proxy Forces in Harassing Russian Political Opposition at Home.” San Antonio Express-News, 5 Oct. 2017, www.mysanantonio.com/news/article/Russian-captives-in-Syria-highlight-apparent-12255514.php

 

Sosyal medyada yayınlanan fotoğraflar haricinde Wagner’in Suriye’de faaliyet gösterdiğinin en büyük kanıtı aslında böylece Kremlin tarafından doğrulanmış oldu.  St. Petersburg merkezli Fontanka adlı haber sitesi, 2015 yılından beri Wagner’in Suriye’ye üç bin civarında Rus paralı askeri savaşmak için gönderdiğini ve yetmiş üçünün bu çatışmalarda öldürüldüğünü aktarıyor. Bu çatışmalarda yaşamını kaybedenlerden birisi de 23 yaşındaki Ivan Slyshkin oldu. Düğün yapabilmek için para biriktiren Slyshkin, 2017 yılının Aralık ayında Suriye’nin güneyindeki Palmira kenti yakınlarında bulunan Şayer petrol sahasındaki çatışmalarda öldürüldü.64 Vasilyeva, Nataliya. “Thousands of Russian Private Contractors Fighting in Syria.” Associated Press, 12 Dec. 2017, www.apnews.com/7f9e63cb14a54dfa9148b6430d89e873

 

Yevgeni Prigozhin’in bağlantılı olduğu başka bir özel askeri şirket daha bulunuyor; Evro Polis. 2016 yılının sonunda bu şirket, Şam Yönetimi ile yaptığı anlaşmada petrol ve doğalgaz sahalarının karşıt unsurlardan alınılması ve müdaafası için bir anlaşma imzaladı. Şam’ın Rusya Büyükelçisi Riad Haddad, Evro Polis başta olmak üzere birçok Rus şirketi ile petrol ve elektrik sektörlerinde anlaşmalar imzaladı ve bu anlaşmalar öncelik olarak kabul edildi.65 “Russian Mercenary Army Financier Made an Oil Deal with Syria Just before Clash with U.S. Troops.” The Bell, 15 Jan. 2019, thebell.io/en/russian-mercenary-army-financier-made-oil-deal-syria-just-clash-u-s-troops/

 

Wagner adının medyada en göze çarpan olaylarından birisi 2018 yılının Şubat ayında Suriye’de yaşandı. O zamana kadar gruba ait paralı askerlerin Palmira başta olmak üzere çeşitli yerlerde fotoğrafları paylaşılıyordu. Açık istihbarat üzerine çalışan oluşumlar ise Wagner’in ülkedeki varlığını bu fotoğraflar üzerinden doğrulamaya ya da faaliyetlerinin hala devam ettiğini aktarmaya uğraşıyorlardı. Göze çarpan bu hadise ise 7 Şubat’ı 8 Şubat’a bağlayan gece yaşandı. YPG/PKK’nın çatı yapısı Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Deyrizor’da hakim olduğu petrol sahasına Şam Yönetimi ve müttefik kuvvetleri bir saldırı gerçekleştirdiler. Bu saldırıyı püskürtmek amacıyla Amerika, yoğun bir hava ve topçu desteği vererek, ağır zayiat verilmesine sebep oldu. Gece süren çatışmalarda Wagner’in onlarca askerinin etkisiz hale getirildiği çeşitli kaynaklar tarafından iddia edildi.66 Hauer, Neil. “Russia’s Mercenary Debacle in Syria.” Foreign Affairs, Foreign Affairs Magazine, 16 Mar. 2018, www.foreignaffairs.com/articles/syria/2018-02-26/russias-mercenary-debacle-syria  

 

Ancak Der Spiegel, çatışmanın görgü tanıkları, çatışmaya dahil olanlar ve çatışma ile bağlantılı birçok isimle görüştü. Bu görüşmeleri neticesinde Wagner’in aslında çatışmalara aslında dahil olmadığı sonucuna ulaştı. Şam Yönetimi’nin İran tarafından desteklenen 4. Tümeni ile yine Tahran tarafından desteklenen Şii milis grupların, kendileriyle hareket eden yerel aşiretlerle birliklerle Fırat Nehri’ni geçmeye çalıştıkları, iki defa yapılan bu deneme girişiminde Amerika’nın Şam kontrolündeki bölgeye yoğun saldırılar gerçekleştirdiği ve Wagner’in bu bölgede olduğu aktarıldı. Rusya ve Amerika’nın Fırat Nehri’ni “çatışmasızlık sınırı” olarak kabul etmesi sebebiyle iki ülkeye bağlı unsurun bu bölgede birbirlerine karşı sakin kaldıkları ifade ediliyor. Ancak bölgede konuşlu bulunan küçük sayıdaki bir Wagner timinin Amerika’nın gerçekleştirdiği saldırılarda hedef oldukları bildirildi.67 Reuters, Christoph. “American Fury: The Truth About the Russian Deaths in Syria”. SPIEGEL ONLINE, 2 Mar. 2018, www.spiegel.de/international/world/american-fury-the-truth-about-the-russian-deaths-in-syria-a-1196074.html

 

Deyrizor’un Suriye’deki konum – Kaynak: Acta Fabula Map

Wagner’in 2017 yılında Suriye’de ilginç bir deneyde bulunduğu iddia edildi. Şirketin çalışanları arasında bulunan Valeri Alemçenko ve Wagner’in güvenlik biriminde görevli Sergey Gubanov liderliğindeki bir grubun Suriye’ye bir psikoptrop madde68 Psikotrop madde merkezi sinir sisteminde etkisini gösteren ve beynin işlevlerini değiştirerek algıda, ruh hâlinde, bilinçlilikte ve davranışta geçici değişikliklere neden olan kimyasal maddelerdir. denemek üzere gittiği iddia edildi. Burada ise “Yurich” takma adını kullanan Wagner’in Suriye komutanı ve personelle görüşen grup69 “Prigozhin’s Men in Syria.” Organized Crime and Corruption Reporting Project, www.occrp.org/en/other-articles/9039-prigozhin-s-men-in-syria , test yapılması gereken IŞİD esiri bulamayınca, Wagner’in eğittiği Şam Yönetimi yanlısı milis yapılanma olan “ISIS Hunters” üzerinde bu maddeyi deneme kararı aldı. Ancak bu denemede milislerden birinin ölümü üzerine ekip polis tarafından tutuklandı. Ancak yapılan sorgulamanın ardından Rusya’ya geri gönderildi.70 “Putin’s Chef Accused of Assault, Poisoning.” Committee to Investigate Russia, investigaterussia.org/media/2018-10-22/putins-chef-accused-assault-poisoning Bu iddianın sahibi olan Valeri Alemçenko, gazetecilerle yaptığı görüşmeler ve bu yapılan deneyden bahsettikten sonra kayıplara karıştı.71 “Russian Paper: Indicted Prigozhin Ordered Beatings, Killing.” Business Insider, 22 Oct. 2018, www.businessinsider.com/ap-russian-paper-indicted-prigozhin-ordered-beatings-killing-2018-10

 

The New Yorker’ın Rus özel askeri şirketlerine yakın bir isimden elde ettiği bilgiye göre Rusya Savunma Bakanlığı, Wagner’in Suriye’deki bütün ihtiyaçlarını karşılıyor. Askeri mühimmattan, yemeğe hatta paralı askerlerin Suriye’ye aktarılıp, ülkeden çıkarılmasına kadar her türlü desteği sağlıyor.72 Yaffa, Joshua. “Putin’s Shadow Army Suffers a Setback in Syria.” The New Yorker, The New Yorker, 17 Feb. 2018, www.newyorker.com/news/news-desk/putins-shadow-army-suffers-a-setback-in-syria

 

The Bell adlı medya organının Wagner hakkında ulaştığı belgelere göre şirket, 2014 yılından beri Suriye’ye on binden fazla paralı asker gönderdi. 2018 yılı harcamalarının ise 2 Milyar Ruble/30 Milyon Dolar olduğu tahmin ediliyor.73 “New Report Claims to Describe Inception of Private Military Company Allegedly Controlled by ‘Putin’s Chef’.” Meduza, meduza.io/en/news/2019/01/30/new-report-claims-to-describe-inception-of-private-military-company-allegedly-controlled-by-putin-s-chef

 

Kremlin, kendisine sadık ve çoktan profesyonelleşme evresine ulaşmış eski askerleri, doğal kaynak bakımından zengin ve gelecek vaad eden ülkelere göndererek nüfuzunu artırmaya çalışıyor. Güvenlik ve bürokrasi alanındaki güçlü kurumların korunma ve eğitim görevlerini üstlenen bu askeri şirketler, Putin ile bağlantılı iş adamlarının bu ülkelerdeki güvenceleri oluyorlar. Maden yatakları, petrol & doğalgaz bölgeleri, devlet binaları gibi bir ülkenin son derece önemli siyasi ve ekonomik bölgelerinde hassas bir konu alan güvenliğin sağlanması, mevcut devlet işleyişinin yakından takip edilebilmesi, hatta kontrol altında tutulabilmesini sağlıyor. Devlet ve hükümet ile bu yakınlığı sağlanmasıyla birlikte ülkenin ekonomik kaynaklarını karşılıklı olarak kullanılabilmesi fırsatına erişebiliyor. Batılı devletlerin aksine sadece diplomatik yollarla ilişkilerde sınırlı kalmayan Kremlin, batıya özgü olan özel askeri şirket kavramını kendi karakterine uygun olarak çok iyi şekilde tasarlamış durumda.

 

Destek verilen ülkeyi sürekli gözetim halinde tutmak ve kilit noktalarda var olabilmek adına işlenen bu sistem tabii ki de Siloviklerin74 Rusya’daki istihbarat ve askeri kurumlardan emekli olan personele verilen sıfat. bkz. Galeotti, Mark. The West Thinks Putin Is Russia’s Spymaster. But Are the Spies Controlling Him?, The Guardian, 20 June 2019  yıllarca çalıştıkları devlet kurumları içerisinde öğrenip, icra ettikleri başlıca konular arasında geliyor. Rusya’nın hem devlet hem de özel paralı askerleri ile derine nüfuz ettiği OAC’de Orhan Cemal, Alexander Rastorguyev ve Kirill Radçenko’nun öldürülmesine ilişkin açılan soruşturmada neden sonuç çıkmadığı bu yaşananlar ışığında rahatlıkla görülebilir. Kamerunlu insan hakları savunucusu ve muhabir olan Glory Tiku, “İnsanlar, OAC Silahlı Kuvvetleri askerlerinin sivillere yönelik acımasız olmasından dolayı konuşmaktan korkuyorlar.” 75 Jr., Philip Obaji: Journalists at Risk: Threats, Intimidation, and Worse for Those Investigating Russians’ Murder in Africa. The Daily Beast, 18 Oct 2018  diyerek Moskova’nın bölgedeki faaliyetleri konusunda ne denli hassas ve perde arkasında kalma isteği için yapabileceklerini ifade ediyor. 

18 Haziran 2020 0 Yorum
1 FacebookTwitterWhatsappEmail
Genel

BAAS’ın Güvenlik Kurumlarında Rusya

by Çağatay Cebe 16 Haziran 2020
written by Çağatay Cebe
PDF Download

Kremlin, 2015 yılında aldığı kararla Şam Yönetimi’ne destek olmak amacıyla askeri güçlerini Suriye’ye sevk etti. Kara, deniz ve hava alanlarında Şam’a yönelik yaptığı yardımlar geçtiğimiz dört yıl boyunca hala işlevini sürdürüyor. Şam’ın yapılan bu yardımlar için karşılığı olarak ödeyeceği bedellerden bir tanesinin kendi güvenlik kurumlarındaki Moskova yönünden esen rüzgarların olması bekleniyor. 

 

Hali hazırda Rus Savunma Bakanlığı, bu rüzgarın istikrarlı esmesi için çalışmalarını sürdürüyor. Rusya, iç savaş sırasında oldukça zayıf düşen Şam’a bağlı ordunun yeniden yapılandırılması için özenle çalışıyor. Genellikle ülkenin güneyinde savaşmış Tümen seviyesindeki birliklerin inşa edilmesi için son birkaç yıldır çalışan Rus subaylar, bu birliklerin iyileştirilmesi için bazı yöntemler kullanıyor. Kendi ekipmanları ve eğitimlerinden geçirdikleri bu birliklere, eski muhalifleri ve Şam’a bağlı milis örgütleri ekliyorlar. Ancak Rusya’nın Suriye’deki askeri birlikleri kendisine göre düzenlemesinin merkezinde ise kısa süre önce 25. Özel Amaçlar Tümeni adını alan Kaplan Güçleri yer alıyor.

 

Rusya’nın Gözdesi: Kaplan Güçleri

 

Şam Yönetimi’nin en ünlü askeri birliği olan Kaplan Güçleri, 2013 yılının Sonbaharında Süheyl Hasan’ın komutasında kuruldu. Hasan, bu göreve getirilmeden önce Hava Kuvvetleri’nin özel operasyonlar ve istihbarat birimlerinde görev yapmış bir isim. 4. ve 11. Tank tümenlerinden seçilen subayları yönettiği grubun milis gücünü ise Hava Kuvvetleri İstihbarat İdaresi’nin eğittiği siviller karşılıyor. Kaplan Güçleri’nin ‘ünlü’ olmasının sebebi ise ‘zaferle’ anılıyor olması. Ancak bu askeri kazanımların altında iki unsur yatıyor; ilki, süregelen çatışmalar sebebiyle yorgun düşen karşıt güçlere yönelik taze kuvvetler olarak yeni saldırılar düzenlemeleri. İkincisi ise zırhlı araçları ve topçu sistemleriyle hareket etmeleri. Gittikleri cephelerde topçu ateşi kullanarak, karşıt gücü yıpratma taktiği Kaplan Güçleri tarafından sıklıkla uygulanıyor. 

 

Rusya’nın Suriye’ye gerçekleştirdiği askeri müdahale ile birlikte Kaplan Güçleri artık sadece kendi ağır silahları değil, Rus Hava Kuvvetleri’ne ait bombardıman jetleri ve taarruz helikopterlerinin de desteğiyle ilerlemeler kaydediyor. Rusya’nın ‘gözbebeği’ Kaplan Güçleri’ne olan desteği ise 2016 yılının başları gibi erken bir tarihte başladı. 1 https://southfront.org/syrian-armys-tiger-forces-history-and-capabilities/   Bunun ilk işareti ise 2016 yılının Ocak ayında Süheyl Hasan’a Humeymim Hava Üssü’nde Rusya’nın madalya vermesi oldu. 2 https://twitter.com/Iman84NL/status/686653392501010432  

 

Ancak diğer Rusya destekli komutanların aksine Süheyl Hasan’ın bir ayrımı vardı. 2017 yılının Aralık ayında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye’ye gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Lazkiye’de yenen bir öğlen yemeğinde masada sadece iki Suriyeli vardı. Beşar Esad ve Süheyl Hasan. Rus Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun olduğu masada Şam Yönetimi Savunma Bakanı Ali Abdullah Eyüb dahi bulunmuyordu. Eyüb o gün Putin ile sadece Basil Esad Havaalanı’nda bir araya gelebildi. Vladimir Putin ile yemek ve Rus Genelkurmayı’nın madalya vermesinin ardından Süheyl Hasan, 2018 yılının Nisan ayında Şam’ın doğusundaki Dumayr şehrine yaptığı ziyaret sırasında Rus askerleri tarafından korunurken görüntülendi.3 https://politicalhotwire.com/threads/russian-sof-protect-syrian-general.192053/  

 

2019 yılının Ağustos ayında önemli bir değişiklik yaşandı. Kaplan Güçleri, İran etkisinde olan Hava Kuvvetleri İstihbaratı’ndan 4 https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2019/06/russia-iran-syria-military-reform.html alınarak Kara Kuvvetleri’ne bağlı şekilde “25. Özel Amaçlar Tümeni” adıyla Süheyl Hasan komutasında görevine devam etmesi kararlaştırıldı. 5 https://international-review.org/the-25th-division-syrias-tiger-forces-get-rebranded/  Rusya’nın özel birliklere verdiği destek halen Rus yayın organları tarafından servis ediliyor. Eylül ayında Russia Today (RT) kanalının yayınladığı bir videoda Şam yakınlarındaki bir özel kuvvetler birliğine bizzat Rus askerlerin gözetmenlik yaptıkları aktarıldı. 6 https://english.enabbaladi.net/archives/2019/11/the-syrian-army-between-russian-control-and-iranian-infiltration/  

 

İç savaş öncesinde Şam Yönetimi bünyesinde özel kuvvet personeli olarak görev yapan eski bir subay ile gerçekleştirilen görüşmede kendisi hem subay yetiştirme okullarında hem de özel kuvvetler kurslarında Rus askeri eğitim doktrinine uygun eğitimler verildiğini ancak Rus subaylarının bu eğitimlerde yer almadıklarını aktardı. 7 Hamza Tümeni özel kuvvetler eğitmeni ile yapılan görüşme, Çobanbey, Haziran 2019

 

Moskova’ya Uygun Ordu Kurmak

 

Rusya’nın Şam Yönetimi bünyesinde kurduğu ve Kaplan Güçleri ile o dönem yakından çalışması amaçlanan iki askeri birlik vardı; 4. ve 5. Gönüllü Taarruz kolorduları. Bu iki birlik bünyesinde Suriyeli subaylar barındırsa da esasen eğitimleri ve yönetim Rus komutanlarının elinde.8 Ellis, G. (2018) “Russia’s military campaign in Syria, September 2015 to December 2017 – new warfare and lessons identified?” Changing Character of War Centre Pembroke College, University of Oxford With Axel and Margaret Ax:son Johnson Foundation, s. 9 8 5. Gönüllü Taarruz Kolordusu’nun Rusya’nın desteğiyle kurulduğunu bizzat Savunma Bakanı Şoygu, 2017 yılının Kasım ayında açıkladı.9 http://eng.mil.ru/en/news_page/country/more.htm?id=12149743@egNews  

 

Suriyeli gazeteci İbrahim Hamidi, 5. Kolordu’nun varlığını, Fransız Mandası döneminde kurulan Levant Ordusu’na benzetmekle birlikte İran ve Rusya’nın askeri kurumlarda kurmaya çalıştığı nüfuzu eleştiren bir yazıyla dış müdahaleciliğe bu noktada dikkat çekti.10 https://arabist.net/blog/2017/1/24/in-translation-russias-army-of-the-levant Kurulan bu birlikler, bünyesinde eski milisleri de barındırıyor. Rusya, böylece iç savaş sırasında tükenmiş olan orduyu Şam’a milis güçler üzerinden geri kazandırmayı amaçlıyor. Ancak bunu yaparken kendi kurallarını, ileride Suriye’de kalıcılığının garantisi olacak bir sistem ile, dayatarak kurmayı amaçlıyor. 

 

Rusya’nın eğitim verdiği ve donattığı diğer birlikler arasında 1., 9., 10., ve 11. tümenler yer alıyor. Moskova, bu birliklere kısa zamanlar içerisinde eğitim vererek, kendi silah sistemleri ile donatıyor. Yine etkisi altındaki askeri birlikleri güçlendirmek için uzlaşma süreçleri ile rejime karşı silahlı faaliyetlerine son veren eski muhalifleri bu birliklerin bünyesine dahil ediyor. Örneğin, 2018 yılında Kuneytra’da yapılandırılan 9. Tümen, Ceble’de eğitilen eski muhalif savaşçıları bünyesine almıştı. Bu eski muhalif savaşçıların çoğunun Suriye’nin güney ili Deraa’daki uzlaşma sürecinde silah bırakanlar olduğu biliniyor. 9. Tümen’e bağlı iki tabur, hali hazırda İdlib’in güneyinde süren askeri operasyonlara katılıyor. 

 

2018 yılının son aylarında Rusya ele aldığı 1. Tümen’i yeniden yapılandırılmaya başladı. Bu yapılandırılma kapsamında 57. ve 68. tugaylara bağlı askerler, Rusya’nın yanında yer alarak Menbic’te YPG/PKK ile Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu arasında tampon görevinde yer aldılar.  11 https://tr.euronews.com/2018/12/28/ypg-sam-yonetimini-menbic-e-davet-etti  Bu birlikler daha sonra Rusya’nın Menbic’in batısındaki Arima nahiyesinde Rus askerleri ile beraber kalıcı şekilde konuşlandılar.

 

Rusya’nın askeri yapılanmaları bu tümenlerle sınırlı kalmadı. Suriye’nin güneyinde Deraa, Kuneytra ve Kalamun’daki pek çok eski Özgür Suriye Ordusu savaşçısı ile zorunlu askerlik ve işsizlik nedeniyle Şam saflarına katılanlar Rusya’ya farklı tugay ve tümenleri yeniden organize etme kolaylığı sağladı. 

 

Bunların arasında göze çarpanlardan biri de Şam’ın en küçük tümenlerinden olan 10. Tümen. Ülkenin güneyinde üslenip eğitim faaliyetlerini sürdüren bu tümen Rusya’nın müdahalesi ile eğitim alanını  Tartus’a taşıdı. Diğer bir birim olan 11. Tümen, iç savaşın başından beri çeşitli cephelerde çok sayıda asker ve üst rütbede subay kayıpları yaşayan, tecrübeli personelden ziyade yeni askerlerden oluşuyordu. 11. Tümen, Rusya’nın verdiği destek ile İdlib’te yürütülen harekata en başından dahil olan birlikler arasında. Rusya’nın desteklediği bu birliklerin her birindeki muharip asker sayısının sekiz bin ila on beş bin 12 https://www.mei.edu/publications/lion-and-eagle-syrian-arab-armys-destruction-and-rebirth#pt12  arasında değiştiği ifade ediliyor. 

 

Anlaşıldığı üzere Rusya, kendi piyade ve zırhlı birlikler gücünün sahada Şam Yönetimi’ne yardımda bulunmaması ve İran ile güvenlik kurumlarında yaşanan nüfuz mücadelesinde atılım yapabilmek için iç savaş sırasında bu birliklerin hızlı bir şekilde yapılandırılma yolunu tercih ediyor. Öyle ki bu birliklere hem eski muhalifleri hem de çeşitli milis örgütleri dahil ederek asker sayısı açısından genişletmeyi hedefliyor.

 

Rusya, orduyu yeniden kurarken bu alanda kendi başına çalışmıyor. Şam’a bağlı Askeri İstihbarat’ı destekleyerek, 2018 yılından beri askeri birliklerin karargahlarında denetlemeler yapıyor. Rusya’nın askeri birlik oluşturmakta en ince ayrıntısına kadar uğraştığı hatta ofislerin camlarını bile kendisinin seçtiği birlik ise İdlib’te yürütülen operasyona katılan 1. Tümen’e bağlı 61. Piyade Tugayı oldu. Bu tugay, Şam’ın sahip olduğu en büyük muharebe birliği konumunda. Dera’da konuşlunan 52. Tugay da tıpkı Rusya’nın önceki birliğe verdiği önemde bir yeniden yapılandırılma sürecini tamamladı. 13 Al-Dassouky, A., Navvar, Ş., Hashem A., A., Tallaa M., Majani A. (2019). The Syrian Military Establishment in 2019: Sectarianism, Militias, and Foreign Investment, “Omran Center for Strategic Studies”, s. 55  

 

Şam Yönetimi’nin subay alımlarından sorumlu birim adı değiştirilerek “İnsan Kaynakları Bölümü” adını aldı. Bu değişim elbette sadece isim değişikliğiyle sınırlı değildi. Bizzat Rus subayların kontrolünde olan bu birim, Rusya’ya eğitim için yollanacak birlik ve subayların Moskova’ya olan sadakatlerine göre seçiliyor. 14 Al-Dassouky, A., Navvar, Ş., Hashem A., A., Tallaa M., Majani A., a.g.e, s. 56 Bu sadakatin aranmasındaki sebeplerden bir tanesi de ülkedeki İran varlığı. İran, Şam Yönetimi’ni askerî açıdan desteklemek amacıyla 2012 yılında bizzat Devrim Muhafızları’nın eğittiği bir milis örgüt kurdu.15 https://www.bbc.com/news/world-middle-east-34572756  “Ulusal Savunma Güçleri” adıyla bilinen bu yapılanma içerisindeki milis birlikler, Rusya’nın güvenlik kurumlarında yapılandırmaya gitmesiyle, düzenli ordudan koparılmaya başlandı.16 Barmin, Y. (2018). “Reforming the Syrian Arab Army: Russia’s vision”, Geneva Centre for Security Policy, s. 5  

 

Rusya ve İran’ın askeri kurumlar üzerinde kurmaya çalıştıkları nüfuz mücadelesi zaman içinde tarafların müdahaleleri ve karşıt girişimleri keskinleşti. Nisan ayında gerçekleşen devam eden İdlib operasyonundaki ana kara birlikleri arasında İran destekli herhangi bir oluşum Rusya tarafından istenmemişti.17 https://www.albawaba.com/news/behind-stalling-idlib-offensive-diplomatic-spat-between-russia-and-turkey-playing-out%C2%A0-1292280 Rusya, Sovyetler Birliği’nden beri büyük etkisi olan güvenlik kurumlarında yeniden güç kazanmaya çalışıyor. Bu sebeple de İran’ın kritik değere sahip bu kurumlardaki var olan gücünü kırmak ve olası gücünü elemek için çalışıyor. Cephe hatlarına kendi desteklediği güçleri sevk edip, muharebeleri kazanmak için orantısız güç kullanmaktan çekinmeyen Rus Savunma Bakanlığı, kendi denetimindeki askeri birliklerin başarıları üzerinden güç kazanımını hızlı ve kolayca sağlamak istiyor. Bunun bir değer avantajı ise Rusya’nın verdiği askeri eğitimin kalitesinin görülebilmesi, eksikliklerin giderilerek, yeni savaş ortamlarına uygun eğitim doktrinleri geliştirilmesine de olanak sağlayacağı gerçeği göz ardı edilemez.

 

İstihbaratta Köşe Kapmaca

 

Moskova ve Şam arasındaki ilişki uzun seneler öncesine dayanıyor. Soğuk Savaş döneminde Kremlin, Şam’a her alanda yardımda bulunarak Akdeniz’de güçlü bir müttefiki elinde bulundurmak istemişti. Yaklaşık elli yıldır gelen bu ikili ilişkilerin dallarından birisi istihbarat alanında gelişti. Rusya’nın Suriye’deki varlığı her ne kadar son dört yıldır gündemde olsa da iki ülkenin istihbarat alanındaki işbirliği daha öncesine dayanıyor. İç savaş sırasında Muhalifler, İsrail sınırları yakınlarında ele geçirdikleri bir üssün, Rus askeri istihbaratı ve Şam’a bağlı istihbarat kurumlarınca kullanılan müşterek bir üs olduğunu fark ettiler. “Merkez C” adı verilen bu üssün ana görevi İsrail’e karşı sinyal istihbaratı yapmaktı.

 

Bu üssün tam olarak hangi tarihte kurulduğu bilinmese de iç savaştan da önce aktif olarak çalıştığı görünüyor. Kremlin, bu yeniden yapılandırılmayı fırsat bilerek Şam Yönetimi içerisinde güvenlik alanındaki karar mercileri içerisinde etkin kişiler bulundurmayı amaçlıyor. Rusya’nın yakından çalıştığı ve Şam’ın güvenlik ağını kendisine uygun şekilde kurmasında etkin rol oynayan askeri istihbaratın tepe noktasında 2019 yılının Nisan ayında önemli bir değişiklik yaşandı. 2015 yılında teşkilatın başına getirilen Rusya’nın desteğine sahip General Muhammed Mahalla yerine İran destekli General Kifeh Milhem atandı.18 http://country.eiu.com/article.aspx?articleid=1427910326&Country=Iran&topic=Politics&subtopic=Forecast&subsubtopic=International+relations&u=1&pid=177878401&oid=177878401  

 

Bu atamanın devamında ise Şam Yönetimi’nin istihbarat kurumlarının yönetiminde toplu değişiklikler yaşandı. Ulusal Güvenlik Büro Şefi Ali Memlük, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı’na atanırken, Lübnan’da Hizbullah’a ait bir sağlık merkezinde tedavi gören Hava Kuvvetleri İstihbarat Şefi Tümgeneral Cemil Hasan ise istifa etti. Avrupa ve Orta Doğu ülkeleriyle iletişim halinde olan Ali Memlük, CIA ile 2017 yılında Şam’da görüşen kişiydi.19 https://www.reuters.com/article/us-mideast-crisis-syria-usa/u-s-official-met-syrian-security-chief-in-damascus-official-report-idUSKBN1D31LL Uzun yıllar boyunca Şam’ın iç ve dış güvenliğini ilgilendiren ince ipliklerle örülmüş bir ağın her bir köşesinde yer alan Memlük’ün bu atamasının Moskova tarafından yapıldığı lanse edilmekle birlikte Cemil Hasan’ın istifası için de yine Moskova işaret ediliyor.20 https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2019/07/russia-syria-iran-security-apparatus-reform.html  

 

2019 yılının yaz aylarında istihbarat yönetiminde toplu değişiklikler yaşandı. Bu değişiklikler; Politik Güvenlik İdaresi, Devlet Güvenlik İdaresi, Ulusal Savunma Genel Sekreterliği makamlarında yaşandı. Rusya ve İran arasındaki güç mücadelesi kapsamında yaşanan bu değişikliklerde her iki ülke de Şam’ın güvenlik kurumlarındaki kontrolü sağlamak amacıyla ellerinden gelen çabayı sarf ediyorlar. Rusya’nın hamleleri elbette sadece yönetim katıyla sınırlı kalmıyor. Mevcut ve kökleşmiş kurumlar yerine kendisinin gözetiminde yeni birimler kuruyor. Bu sebeple de Rusya, üç yeni istihbarat birimi kurdu. Politik Güvenlik İdaresi’nin bünyesinde görev yapması amacıyla kendisinin doğrudan yönetiminde bulunduğu “Siber Güvenlik Birimi” kuruldu. Hava Kuvvetleri İstihbarat’ına bağlı olarak kurulan “24. Şube” ise sınırlardan sorumlu olacak. Şube, havaalanları, limanlar ve gümrük kapılarındaki giriş-çıkışları kontrol ederek, yasadışı sızmaları engellemesi için kuruldu. 

 

Devlet Güvenlik İdaresi bünyesinde kurulan “108. Şube”nin ise önemli bir görevi bulunuyor. Devlet kurumlarının denetim ve korumasından sorumlu olacak bu birim, çalışanların iş ve iletişimlerinin takibi haricinde kurumlara gelen ziyaretçilerin de gözlemlenmesini yürütecek. Kurum çalışanlarının olası dış bağlantılarla iletişimlerini de izleyecek olan birim, radyo ve televizyon kuruluşlarında da güvenliği sağlayarak, darbeye karşı önemli bir görev için de hazırlandı. 21 https://www.alquds.co.uk/?p=2146360  

 

Rusya ve İran arasındaki bu değişiklikler sadece Şam veya ülkenin batısındaki hükümetin kaleleri içerisinde değil aynı zamanda on binlerce İran destekli Şii milisin olduğu Deyrizor’da da yaşanıyor. Fırat’ın ikiye ayırdığı, Irak sınırına yakın, petrol sahalarıyla zengin bu bölgede İran’ın etkisi gün geçtikçe artıyor. Rusya, bu duruma karşılık olarak bölgeye önemli bir atama gerçekleştirdi. Rus Savunma Bakanlığı’nın 2017 yılında madalya verdiği22 https://www.facebook.com/taibtalemam.news/videos/1385403794828767/?v=1385403794828767 Tuğgeneral Ahmed İbrahim el-Halil, Ekim ayında Moskova’nın isteği neticesinde Deyrizor’daki 243. Askeri İstihbarat Şubesi’nin başına getirildi.23 https://syrianobserver.com/EN/security/53687/assad-appoints-new-head-for-military-intelligence-for-deir-ez-zor.html

 

Görüşme gerçekleştirdiğim Şam Yönetimi bünyesinde görev yapmış eski bir istihbarat mensubu ise bir oluşumun ayakta kalabilmesi için en güçlü etkenin istihbarat gücünün olması gerektiği, bu güçten mahrum kalındığı vakit, düşman için kolay hedef olunabileceği ve oluşumun zayıf düşerek yıkılmaya yüz tutacağını söyleyerek, istihbaratın önemine vurguda bulundu.24 Hamza Tümeni Komutanı Ebubekir Seyf, Çobanbey, Haziran 2019  Kendisinin bu söylemi göz önünde bulundurulduğunda Rusya’nın istihbarat alanında yeni birimler kurması ve kendi lehine olacak şekilde atamalar yapmak istemesi, sadece iç savaş sırasında Şam’a bağlı askeri unsurları tertip etmekle yetinmeyeceği, ileriye dönük planlarını ve İran’a karşı verdiği mücadeleyi de ortaya koymakta. 

 

Suriye’deki iç savaş, Rusya’nın ülke içerisindeki kalıcılığını artırmasındaki hayati bir rol oynuyor. Savaş yüzünden yorgun düşmüş güvenlik kurumlarının yeniden inşasına soyunan Kremlin, ilk müdahalesinden beri önemli yollar katetti. 2015 yılında Şam Yönetimi tarafında savaşa katılan Moskova, yıllar içerisinde çeşitli taraflarla görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmeler neticesinde hem Şam hem de karşı taraflara ‘müzakere edilebilir makul bir oyuncu’ olduğunu göstermeye çalışan Rusya, Şam bünyesinde kurduğu askeri birlikleri güçlendirmek amacıyla milis ve eski muhalifleri kaydırdı. Şam Yönetimi bünyesinde güçlü bir Genelkurmay isteyen Rusya, elbette bunu kendisine uygun olarak yapmayı amaçlıyor. Asker sayısı ve teçhizat yönünden bu birlikleri güçlendiren Rus Savunma Bakanlığı, ayrıca bu birliklere eğitimler de veriyor. Tamamiyle kendi unsurlarıyla cephelerde desteklediği bu askeri birliklerin, savaş sonrası Suriye’sinde önemli noktalarda görev almalarını arzuluyor. Özellikle ilk baştan beri yardımda bulunduğu Kaplan Güçleri’nin imtiyazlı bir noktaya gelmesinden memnun olan Moskova, komutanları Süheyl Hasan’ın gelecekte yönetim nezdinde stratejik kararlar alabilecek kilit bir noktada yer alması için çaba sarf ediyor. Bu süreçte ise İran’ın desteklediği askeri unsurların da dağıtılması için çalışan Moskova, bu sebeple Tahran’ın çoğunlukla milisleri desteklemesini fırsat bilerek bu unsurları hızlı bir şekilde düzenli orduya, kendi kontrol alanına çekmeye çalışıyor. Nihayetinde Rusya, savaş sonrasında kurulacak Suriye’nin askeri ve istihbarat kurumlarında güçlü bir nüfuz kurmayı ve Akdeniz’deki bu önemli ülkeyi, kendi stratejik planları açısından güçlü bir kale olarak görmek istiyor.

16 Haziran 2020 0 Yorum
0 FacebookTwitterWhatsappEmail
Yeni Gönderiler
Eski Gönderiler

Son Yazılar

  • YPG ve Türkiye merkezli Marksist-Leninist örgütler: ABD şemsiyesi altında ittifak
  • Helikopter kazası PKK’nın gizli hava koridorunu ortaya çıkarmış olabilir
  • IEA appointed diplomat in Istanbul: A shadow consul?
  • BMGK IŞİD ve el Kaide Şubat 2023 Rapor Özeti
  • YPG and Turkey-based Marxıst-Lenınıst organızatıons: Allıance under the USA umbrella

Son Gönderiler

  • YPG ve Türkiye merkezli Marksist-Leninist örgütler: ABD şemsiyesi altında ittifak

    23 Mart 2023
  • Helikopter kazası PKK’nın gizli hava koridorunu ortaya çıkarmış olabilir

    22 Mart 2023
  • IEA appointed diplomat in Istanbul: A shadow consul?

    27 Şubat 2023

Kategoriler

  • Genel (77)
  • Haber (174)
  • Twitter
Footer Logo

@2021 - All Right Reserved. actafabula.net