ActaFabula
  • Anasayfa
  • Bülten
  • Haber
  • İletişim
ActaFabula
  • Anasayfa
  • Bülten
  • Haber
  • İletişim
Author

Dr Hüseyin Korkmaz

Dr Hüseyin Korkmaz

Genel

Çin, Suriye’yi yeniden inşa edecek mi?

by Dr Hüseyin Korkmaz 1 Aralık 2020
written by Dr Hüseyin Korkmaz
ÇİN, SURİYE’Yİ YENİDEN İNŞA EDECEK Mİ?

Dr. Hüseyin Korkmaz

Son yıllarda ivmelenen yükselişi ile beraber daha pro-aktif bir dış politika sürdüren Çin’in Ortadoğu ölçeğinde “temkinli” bir yaklaşımı tercih etmesi ve bölgede yerleşik olan ABD menşeli güvenlik mimarisine ilişmeden ‘kalkınma’ odaklı bir söylem tutturması uzun zamandır dikkatleri üzerine çekmiyordu. Ancak ABD-Çin arasında şiddetlenen küresel rekabet ve beraberinde hemen her alanda yaşanan ‘Soğuk Savaş’a benzeyen yeni sürtüşme Ortadoğu’ya da sıçramış durumda. Küresel rekabet açısından olası anlaşmazlık bölgelerinden birisinin de Suriye olacağını söylemek mümkün.

 

Yaklaşık on yıldır Suriye’de vekil özneler üzerinden yaşanan savaş ülkeyi derin bir kaosun içerisine sokmuş durumda. Suriye her ne kadar Ortadoğu’nun diğer petrol zengini ülkeleri gibi Çin’in iştahını kabartmasa da Kuşak ve Yol Projesi açısından Akdeniz’e çıkacak bir hat üzerinde yer alıyor olması ya da alternatif hatlar için opsiyonlar içermesi bakımından şu anlık Çin’in bölge ile ilgilenmesine yeterli bir sebep olarak görünüyor. Fakat bütün bunlardan önce ülkenin yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Peki Çin, söz konusu inşa faaliyetinin içerisinde yer alacak mı? Bugüne kadar bu konuda bazı hamleler yapılmış durumda ancak net bir ilerleme sağlandığını söylemek pek mümkün değil. Bölgede devam eden istikrarsızlık Çin’i yatırım yapma konusunda temkinli bir pozisyona sürüklüyor. 

“Suriye’de ABD varlığı artık ihtimal bile değil…”

Öncelikle ABD ve Avrupa’nın Suriye’nin yeniden inşa sürecinde herhangi bir rol oynamayacağı ortada. Tahminen 400 milyar doları bulan yeniden inşa maliyeti konusunda öne çıkan ülkeler Rusya, İran ve Çin. Rusya ve İran’ın ekonomik açıdan yaşadığı sorunlar göz önüne alındığında geriye bu işi yapabilecek sadece Çin kalıyor1 Nicholas Lyall, China in Postwar Syria, The Diplomat . Suriye tarafı geçmiş dönemde bu yeniden inşa konusunda Çin’i işaret eden son derece net açıklamalar yaptı. Örneğin Esad, 2019 yılında yaptığı bir açıklamada “Kuşak ve Yol Girişimi uluslararası ilişkilerde dünya çapında bir dönüşüm. Suriye’de ABD varlığı artık bir ihtimal bile değil” 2 President al-Assad: “The Belt and Road Initiative” constituted worldwide transformation in international relations, SANA derken Çin ile girilecek bir ekonomik angajmanın belirtilerini vermişti. Aynı açıklamasında “Suriye’nin yeniden inşasında Çin’den ve diğer dost ülkelerden gelen desteğin terörle mücadele kadar önemli” 3 President al-Assad: “The Belt and Road Initiative” constituted worldwide transformation in international relations, SANA  olduğundan da dem vurmuştu. 

 

Bu arada Nisan 2019’da Pekin’de gerçekleşen Kuşak ve Yol’un ikinci zirvesine Çin’in daveti ile Suriye’nin de katıldığını not etmek gerekiyor. Çin’in Suriye özelinde yoğun bir yardım diplomasisi üzerinden ilerlediği görülüyor. Yine 2019 yılında Suriye’nin Planlama ve Uluslararası İş birliği Komisyonu (PICC) ile Şam’daki Çin büyükelçiliği arasında bir ekonomik iş birliği anlaşması imzalandı4 Medha Nibhanupudi, China’s support to Syria: In Conflict and Redevelopment, The Peninsula Foundation . Özellikle COVID-19 salgını ile beraber büyük problemler yaşanan ülkeye gerek test kiti ve diğer tıbbi malzemeler olmak üzere yoğun bir sevkiyat söz konusu. Dolayısı ile Çin’in Suriye’de yumuşak güç üzerinden bir söylem inşası oluşturmaya çabaladığını söyleyebiliriz. Bu çabaların toplumsal bir karşılığı da var. Temmuz ayında konu ile ilgili yayınlanan bir rapor Suriye’de Çin ile ilgili algının olumlu olduğunu ancak bölgede ABD ve Avrupa ülkeleri gibi aktörlerin de yoğun bir faaliyet içerisinde olduğunu gösteriyor5 Yahia H. Zoubir, China’s ‘Health Silk Road’ Diplomacyin the MENA, KAS Regional Program Political Dialogue South Mediterranean, July 2020 .

 

Çin’in Suriye’de odaklandığı iki temel husus bulunuyor. Birincisi bölge Çin’in terörle mücadele perspektifi açısından büyük önem arz ediyor6 Giorgio Cafiero, China plays the long game on Syria, Middle East Institute, February 2020 . Bu nedenle Suriye hükümeti ile ciddi ve yoğun bir istihbarat paylaşımı da söz konusu. Çin, söz konusu bölgede bulunan radikal unsurların Çin’i hedef almanın daha kolay olacağı Afganistan, Tacikistan ve Pakistan’a yönelebileceğinden çekiniyor. Bu arada 2015 yılında Çin’in çıkardığı terörle mücadele yasasına göre7 China passes controversial new anti-terror laws, BBC Çin denizaşırı ülkelerde ortak terörle mücadele operasyonları yürütme imkanına sahip. Hatta Suriye’nin Tartus limanında Çin özel kuvvetlerinin bu amaçla birlik bulundurduğu iddia ediliyor8 Nicholas Lyall, China in Postwar Syria, The Diplomat .

Suriye, Kuşak ve Yol Girişiminde alternatif bir hat olarak görülüyor

Öte yandan Çin, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) bir parçası olarak Suriye ile ilişkilerini derinleştirmek istiyor. Bunun sebebi de Süveyş kanalında yaşanacak bir problem durumunda Akdeniz’e çıkmak için Suriye hattının öne çıkması. Çin ayrıca Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki Tartus ve Lazkiye limanlarına erişim sağlamakla da yakından ilgileniyor. Bununla beraber Lübnan’ın Trablus limanını Suriye’nin Humus şehri ile demiryolu aracılığı ile bağlayıp limanlar ağını artırmak gibi bir hedefi de bulunuyor9 Nicholas Lyall, China in Postwar Syria, The Diplomat .

 

Fakat Çin, Suriye meselesinde dış politikasının genel prensipleri doğrultusunda ideolojik bir angajmana girmek istemiyor. Konu ile ilgili Rusya ve İran gibi doğrudan bir rol almak yerine daha temkinli ve pragmatik bir siyaset yürütmeye çabalıyor10 Abdullah Al-Ghadhawi, China’s Policy in Syria, Chatham House, March 2020 . Pekin’in yaklaşımı “Suriye’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı duyulmalı” çerçevesinde ortaya çıkmış durumda. Rusya ve İran’ın ise Suriye’yi yeniden inşa edebilecekleri bir projeksiyon içerisinde olmadıklarını söylemek mümkün. Buna ekonomik açıdan özellikle de salgın döneminde güçleri yetecek gibi değil. Bazı anlaşmalar yapılmış olsa da Çin’in yeniden inşa konusundaki tavrı belirleyici olacak gibi görünüyor. Çin’in geçmiş dönemlerde aralarında Filistin, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Yemen’in bulunduğu ülkelere 91 milyon dolarlık yardım yapacağını açıklaması diğer ülkeler düşünüldüğünde Suriye açısından çok ufak bir katkı11 Sophie Zinser, A New Phase for China’s Ping-Pong Diplomacy in Syria, The Diplomat, October 2020 .

 

Çin’in son yıllarda Suriye’ye yaptığı insani yardımların toplamda 44 milyon doları bulduğu ifade ediliyor12 Dr. James M. Dorsey, Syria Is Tempting, But Will China Bite?, BESA Center Perspectives Paper No. 1,648, July 17, 2020 . Bununla birlikte Çin’in Suriye’nin savaş sonrası ekonomik yeniden yapılanmasında önemli bir ekonomik rol oynaması pek olası değil. Çin’in masrafları karşılama kapasitesi olmasına rağmen, Suriye’deki siyasi ve ekonomik çıkarları, Çin’in Suriye sonrası toplumda önemli bir “yatırımcı” olacağı anlamına gelmiyor. Şam, ülkeyi yeniden inşa etmenin 195 milyar dolara mal olabileceğini hesaplarken, Dünya Bankası bunun 250 milyar dolara kadar çıkabileceğini tahmin ediyor13 Guy Burton, China and the Reconstruction of Syria, The Diplomat, July 2018 . Ancak diğer tahminler bu rakamların çok üzerinde. Öte yandan Mayıs 2017’de Çin’in Suriye büyükelçisi Qi Qianjin, Kuşak ve Yol Girişimi’nin (BRI) bir parçası olarak Suriye’nin 8,7 milyar dolarlık insani yardım alacağını duyurduğunu not edelim. Sonrasında bu yardım sürecinin nasıl ilerlediğine dair ayrıntılı bilgi ise bulunmuyor.

 

Pekin’in Temmuz 2018’deki Çin-Arap Devletleri Forumu’nda Kuşak ve Yol finansmanı ile birlikte Ortadoğu’ya 20 milyar dolarlık14 China’s Xi pledges $20 billion in loans to revive Middle East, Reuters, July, 2018 altyapı kredisi vaat ettiğini hatırlatmakta fayda var. Bu taahhüdün içinde Suriye ve Yemen’e 100 milyon dolarlık insani yardım da bulunuyordu. Ancak bugün gelinen noktada yapılan insani yardımların dışında henüz atılmış somut adımların olmadığı görülüyor. Ya da sürecin çok yavaş ilerlediğini gösteriyor. Bunu asıl sebeplerinden birisi de bölgedeki istikrarsızlığın devam etmesi olarak gösterilebilir. Çin’in aslında bölgede İran ve Suriye gibi ülkelerle sıkı bir ilişkisi varmış gibi algılansa da sahadaki rakamlar bunun algılanan boyutta olmadığını gösteriyor.

Çin, geleneksel Amerikan müttefikleri ile daha yoğun bir ilişki içerisinde

Çin, geleneksel Amerikan müttefikleri olan Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE gibi ülkelerle ekonomik ve diplomatik açıdan daha yoğun ilişkiler içerisinde. Mısır’da zaten güçlü bir varlığı var. Keza İsrail’deki varlığını ABD baskısına ve müdahalesine rağmen pekiştiriyor. Diğer yandan Suriye’de muhalefetin geri dönme ihtimali ve Esad hükümetinin zayıflığı gibi olasılıklar, şiddetin bitmediği bir yeni normal ile beraber Çin sermayesini bölgeden uzaklaştırarak daha güvenli olan körfez ülkelerine yöneltiyor.

 

Zaten Çin dışişleri bakanı Wang Yi de geçmiş dönemlerde Suriye meselesi ile ilgili siyasi çözüm ve muhalefetle diyalog konusunu birkaç kez gündeme getirmişti15 Guy Burton, China and the Reconstruction of Syria, The Diplomat, July 2018 . Bu arada Çin’in telekomünikasyon devi Huawei’nin 2015’te Suriye’nin telekomünikasyon sistemini 2020 yılına kadar yeniden inşa taahhüdü verdiğini ve Çin Ulusal Petrol Şirketi’nin (CNPC) Suriye’nin en büyük iki petrol şirketi olan Syrian Petroleum Company ve Al Furat Petroleum’da büyük bir hisseye sahip olduğunu16 Nicholas Lyall, China in Postwar Syria, The Diplomat da belirtelim.

 

ABD’de Trump yönetimi tarafından Aralık 2019 tarihinde yayınlanan Sezar Yasası (The Caesar Syria Civilian Protection Act) Suriye hükümeti ile iş yapan işletmeleri hedef alıyor17 US Department of State, Caesar Syria Civilian Protection Act, June 2020 . Söz konusu yasanın hükümlerinden biri Suriye rejimiyle uğraşan ülke, şirket ve şahıslara yaptırım uygulanmasını öngörüyor ve Çinli şirketler de ülkeye girmeleri durumunda bu yasak kapsamına girecek. Öte yandan Esad rejimi özellikle Çin ile iş birliğine değer veriyor çünkü Suriye’ye uygulanan yaptırımın yakın zamanda kaldırılması imkânsız gibi görünüyor. Ancak Çin’in de zaman zaman ortaya çıkan verilere göre Esad hükümetinden çok da memnun olduğu söylenemez. Daha doğrusu bölgede yaşanan istikrarsızlığın Çin’in memnun olmadığı konuların başında geldiğini söylemek mümkün.

 

Basitçe söylemek gerekirse Çin, Suriye’yi yeniden inşa edebilecek bir iradeyi gösterebilmiş değil. Bundan sonra göstereceğine dair bir emare de görünmüyor. Kuşak ve Yol girişiminin opsiyonel hatları üzerinde yer alan Suriye bundan sonra da Çin’in gündeminde olmaya devam edecektir ancak Beşar Esad’ın medya danışmanı Buseyna Şaban’ın dediği gibi “İpek Yolu Suriye, Irak ve İran’dan geçmezse ipek yolu değildir18 Dr. James M. Dorsey, Syria Is Tempting, But Will China Bite?, BESA Center Perspectives Paper No. 1,648, July 17, 2020 ” sözlerinin ne kadar doğru olduğunu önümüzdeki dönemde göreceğiz.

Share on facebook
Share on twitter
Share on linkedin
1 Aralık 2020 0 Yorum
0 FacebookTwitterWhatsappEmail
Genel

Sistemik Fırsatlardan Bölgesel Zorluklara: Çin’in Orta Doğu Politikası

by Dr Hüseyin Korkmaz 13 Ekim 2020
written by Dr Hüseyin Korkmaz
Sistemik Fırsatlardan Bölgesel Zorluklara: Çin'in Orta Doğu Politikası
Dr. Hüseyin Korkmaz

Ortadoğu’da devletlerin iç işlerine karışmama şiarı ve ‘sıfır düşman’ politikası ile hareket eden Çin, uzun yıllar boyunca kendi ekonomik çıkarlarına odaklanan ve bölgenin kaotik sorunlarından kaçınan çekingen bir diplomatik yaklaşımı takip etti. Ortadoğu’da sömürge sonrası düzenin çöküşü ile Çin’in küresel yükselişi ilginç bir şekilde ​​aynı zamana denk geldi. Küresel ölçekte ABD’nin hegemonyasında yaşanan aşınma Çin’e sistemik fırsatlar yaratırken aynı zamanda ‘Bir Kuşak Bir Yol’ gibi devasa altyapı projeleri ile bölgede kalıcı olabilmesinin de önünü açtı.

 

ABD’ye nazaran farklı bir büyük güç profili çizen Çin, yukarıdan dikte edici bir şekilde değil tam aksine aşağıdan kalkınma yolu ile ‘bölgesel refahın inşasını’ kendisine bir hedef olarak belirlemiş durumda. Bu yazıda küresel rekabetin seyri bağlamında Çin’in Ortadoğu politikasını değerlendirecek ve Çin’in güvenlik kaynaklı bölgesel zorluklardan kaçınarak Ortadoğu’da kalıcı bir mevzi kazanıp kazanamayacağını tartışacağım.

Jeopolitik zorunluluklar ve enerji güvenliği

1949 yılında kuruluşundan bugüne Çin’in dış politikası Konfüçyen geleneğin de etkisi ile başka ülkelerin iç işlerine karışmaktan imtina eden bir karakter çizdi. Başbakan Zhou Enlai tarafından 31 Aralık 1953’te Hindistan hükümeti ile yaptığı bir toplantıda ortaya atılan “Barışçıl Olarak Bir Arada Yaşamanın Beş İlkesi” söz konusu karakteristiğin teorize edilmiş haliydi.1 Ministry of Foreign Affairs, China’s Initiation of the Five Principles of Peaceful Co-Existence Çin dış politikasının tarihsel temelini oluşturan ‘beş ilke’ Birleşmiş Milletler Tüzüğünün temeli olan Westfalyan düzenin de detaylandırılmış bir kabulü idi aynı zamanda2 Chass W. Freeman, The Middle East and China, Middle East Policy Council .  

 

Çin’in Ortadoğu ile tanışması İsrail-Filistin geriliminin tam ortasına denk geldi. Bu noktada hararetli bir şekilde Filistin’i destekleyen Çin, bölgede bulunan monarşiler ve İsrail tarafından uzun süre yadsınmasına neden oldu. Daha sonra ABD’nin SSCB’yi çevreleme çabaları, Kore Savaşının yaşanması ve ardından Ortadoğu’da benzer amaçlarla kurulan CENTO gibi örgütlenmeler Çin’in Ortadoğu ile olan iletişimini sekteye uğrattı. 1985 yılına kadar Çin ile Orta Doğu ülkeleri arasındaki toplam ticaret hacmi sadece 1,7 milyar dolardı3 Xiaodong Zhang, China’s Interests in the Middle East: Present and Future, Middle East Policy Council .

 

Çin’in bölge ölçeğindeki diplomatik hedefleri, Arap uluslarının ya da o dönem popüler olan kavram ile söylersek Üçüncü Dünya’nın güvenini kazanmak, Batı ve Doğu bloklarının dayattığı izolasyonu kaldırmak ve emperyalizme karşı uluslararası bir cephe kurmaktı. Çin, 1988’de Filistin’i tanıyan ilk ülkelerden biriydi. Arap ülkeleriyle yakın ilişkilerine zarar verme korkusuyla 1992’ye kadar İsrail ile resmi diplomatik ilişkiler kurmadı4 Sheryl Wudunn, Israel-China Relations Nearly Official, NYT . Dolayısıyla Çin, Ortadoğu’da genellikle bölge ülkelerinin iç işlerine karışmayan, dış politikası temel olarak ekonomik ve ticari bağlantılar kurup genişletmek üzerine kurulu pragmatik bir formül üzerinden ilerledi. Bölgeye yaklaşımını belirleyen temel unsur enerji ithalatına olan bağımlılığı olurken aynı zamanda Ortadoğu’nun Afrika ve Avrupa’ya açılan kapı pozisyonunda olması Çin açısından jeopolitik zorunlulukların görülmesini sağladı. Bu zorunluluk bölgedeki ağırlığını arttırması ile sonuçlanırken aynı zamanda iç işlerine karışmama prensibi sayesinde İran, Suudi Arabistan ve İsrail ile aynı anda stabil ilişkiler kurmayı başardı.

 

Çin özellikle Arap Baharı sonrası yaşadığı şok ile beraber Ortadoğu’ya olan yaklaşımını kapsamlı bir şekilde revize etti. Büyük yatırımlarının olduğu Libya’nın kaybedilmesi ve iyi anlaştıkları Mısır’da mukim Mübarek rejiminin devrilmesi Çin’in bölgedeki kaygan politik zemin ile ilgili hazırlıksız olduğunu göstermiş ve kademeli olarak daha aktif bir yaklaşıma yönelmesine yol açmıştır5 Gedaliah Afterman, China’s growing interest in the Middle East, The Interpreter . Çin bölgede bir yandan İran ile dört yüz milyar doları bulduğu söylenen kapsamlı anlaşmalar yapmaya hazırlanırken6 Farnaz Fassihi ve Steven Lee Mayers, Defying U.S., China and Iran Near Trade and Military Partnership, NYT diğer yandan Suudi Arabistan’a nükleer tesislerin yapımında yardımcı olabilecek7 Mark Mazzetti, David E. Sanger ve William J. Broad, U.S. Examines Whether Saudi Nuclear Program Could Lead to Bomb Effort, NYT kadar pragmatik bir esnekliği gösterebilmektedir.

 

İran ile yapılan on sekiz sayfalık taslak anlaşma, Çin ve İran’ın ulaşım, enerji altyapısı ve telekomünikasyon sektörlerini iyileştirmek için 400 milyar dolara varan yatırım öngörürken, aynı zamanda Çin’in daha ucuz enerjiye erişebileceği 25 yıllık bir proje üzerinde çalıştıklarını gösteriyor8 Tom Hussain, What is behind the hype about the new Iran-China partnership?, Aljazeera . Söz konusu taslak anlaşmanın ayrıntıları hala gizemini korusa da İran Dışişleri Bakanı Zarif’in yakın bir zamanda Pekin’i ziyareti ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin yaptığı açıklama, ilişkilerin yoğun bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Wang Yi yaptığı açıklamada, Pekin’in Tahran’a olan desteğini yinelerken Ortadoğu’da gerilimin azaltılması için yeni bir forum çağrısında bulundu. Görüşmede İran ile 2015 yılında yapılan nükleer anlaşmaya da vurgu yapıldı. Ayrıca Wang, yapılacak bir bölgesel foruma girmenin ön şartı olarak Trump yönetimi tarafından terk edilen İran nükleer anlaşmasına destek verilmesi gerektiğini belirtti. Önümüzdeki dönemde Çin’in İran ile ilgili nasıl bir diplomatik tavır takınacağını göstermesi açısından önemli bir gösterge.

Bir inşa çabası olarak ‘Kuşak ve Yol’un etkileri

İran ile yapılan anlaşma bir kez daha gösterdi ki Çin açısından Ortadoğu stratejik ve jeopolitik değeri çok yüksek olan bir bölge. Çin’in bölgeye yönelik ilk ciddi strateji belgesi 2016 yılında yayınlanan Arap Politikası Belgesi (Arab Policy Paper)9 Full text of China’s Arab Policy Paper olarak göze çarpıyor. Arap Politikası Belgesi, Çin’in “kazan-kazan tarzı bir iş birliğini barındıran yeni bir uluslararası ilişkiler türüne” dayalı daha agresif bir katılım göstermesi için gereken tarihi, stratejik ve ekonomik mantığı ortaya koyuyor10 Geoffrey Aronson, Çin’in Ortadoğu Vizyonu, AlJazeera Turk . Bununla beraber Çin şu anda Orta Doğu’dan en fazla petrol ithal eden ülke ve bölgeye en fazla mal ihraç eden konumunda. 2016 yılında Cibuti’de Yemen’e çok yakın bir pozisyonda ilk yabancı askeri üssünü inşa ettiğini hatırlatalım11 Andrew Jacobs ve Jane Perlez, U.S. Wary of Its New Neighbor in Djibouti: A Chinese Naval Base, NYT . Dolayısıyla ilişkiler başta ekonomik olmak üzere diplomatik ve şimdilik seyrek olsa da askeri alanda yoğunlaşmaya devam ediyor.

 

Bölgesel sorunlarla son zamanlarda daha fazla ilgilenen Çin, 2016 yılında Suriye krizi ile ilgili özel bir elçi de atadı12 Lily Hindy, A Rising China Eyes the Middle East, The Century Foundation . Çin’in ayrıca bölgeye silah satışında da hatırı sayılır bir düzeye geldiğini belirtmek gerekiyor. Özellikle insansız hava araçları konusunda öncü bir rolü olduğunu söylemek mümkün. Hatta Suudi Arabistan ile insansız hava aracı üretecek bir fabrika konusunda 2017 yılında bir anlaşma bile yapılmıştı13 Minnie Chan, Chinese drone factory in Saudi Arabia first in Middle East, SCMP . 2013’te Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Netanyahu, birlikte hızla arka arkaya Çin’i ziyaret etti ve Çin Devlet Başkanı Xi, iki ülke arasındaki çatışmayı sona erdirmek için dört aşamalı bir plan sundu14 Michal Shmulovich and AP, China unveils peace plan based on 1967 lines, Times of Israel . Ayrıca sorunun çözümü için 2014’te beş maddelik bir plan ortaya konuldu15 China Raises Five-Point Peace Proposal on Settling Israel-Palestine Conflict,” Ministry of Foreign Affairs of the People’s Republic of China, August 4, 2014 . Hiçbiri ilerlemedi ancak Çin’in bölgenin sorunları ile ilgilenmeye niyetli olduğunun örtük de olsa beyanı gibiydi.

 

Şimdiye kadar Çin diplomasisinin en önemli sınavı geniş çapta övülen ancak itici gücü pek olmasa da İran nükleer anlaşmasına yol açan P5 + 1 müzakerelerindeki rolüydü. İran ile ilişkileri ne kadar iyi ise Suudiler ile de bir o kadar yoğun ilişkiler kurabilen Çin’in 2018’de Suudi Arabistan, BAE ve İsrail ile birleşik ticareti, İran’la ticaretinden üç buçuk kat daha fazlaydı. Diğer yandan geçen yıl Suudi Arabistan, Çin’in en büyük petrol tedarikçisi oldu16 Puneet Talwar, China Is Getting Mired in the Middle East, Foreign Policy . Çin’in bölgeye yönelik esnek bir strateji izlemesinin altında yatan en önemli nedenlerden birisi Bir Kuşak Bir Yol projesinin olası istikrarsızlıklardan minimum seviyede zarar görme isteğini gösteriyor. Bu proje Çin’i Asya, Avrupa ve Afrika’daki büyük pazarlara ekonomik olarak bağlamayı ve Çin’in uzun vadeli enerji kaynaklarını daha güvenli hale getirmeyi amaçlıyor.

 

Kuşak ve Yol konusunda üst düzey bir diplomasi yürüten Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2016 yılında Kahire’de yaptığı konuşmada gelişme eksikliğine vurgu yaparken sorunların çözümü için ‘barışçı bir kalkınmaya’ işaret ediyordu17 Xi Jinping, President Xi’s Speech at Arab League Headquarters: Full Text, China Daily :

 

“Buradaki insanlar daha az çatışma ve ıstırap, daha fazla barış ve haysiyet istiyor. Zorlukların üstesinden gelmenin anahtarı, gelişimi hızlandırmaktır. Orta Doğu’daki kargaşa, gelişme eksikliğinden kaynaklanıyor ve nihai çözüm, herkesin iyiliğine dayanan gelişime bağlı olacak. Orta Doğu’da bir vekil aramak yerine, barış görüşmelerini teşvik ediyoruz. Herhangi bir etki alanı aramak yerine, tüm tarafları Kuşak ve Yol Girişimi için dostluk çevresine katılmaya çağırıyoruz.”

 

Kuşak ve Yol projesi konusunda hassas olan Çin, bölgede yaşanan istikrarsızlıkları da kapsamlı bir şekilde hesap ederken özellikle ‘hatlar’ konusunda alternatifler geliştirmeyi de ihmal etmiyor. Örneğin Akdeniz’e garantili erişimi sağlamak için geliştirmekte olduğu alternatif kara yolu, İsrail’de Kızıldeniz’deki Eilat’tan Akdeniz’deki Tel Aviv’e kadar uzanması planlanan Kızıl Med isimli yüksek hızlı bir demiryolu projesi18 Nicholas Lyall, “Can China Remake Its Image in the Middle East?” . “Kızıl Med” projesinin nedenlerinden birisi de Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra Çin gemilerinin Süveyş Kanalı’nı kullanma yeteneğinin azalması olarak açıklanabilir. Kuşak ve Yol açısından Ortadoğu çok önemli ve dolayısıyla alternatif hatlar ile projenin güncelliği sürekli korunuyor. Özellikle bölgedeki enerjinin transferi konusunda projeye büyük bir hassasiyet gösteriliyor. Hatta bazı yorumcular Kuşak ve Yol’un gerçek hedefinin Ortadoğu ve Afrika’nın doğal kaynakları olduğu noktasında hemfikir19 Andrea Ghiselli, China and the Middle East: Growing Influence and Divergent Perceptions, Middle East Institute . Öte yandan Çin, Ortadoğu’da başarılı olmanın anahtarı olarak Arap Politika Belgesinde belirtildiği gibi “Üretim Kapasitesi Üzerine İşbirliği” geliştirmenin de önemini anlamış durumda. Dolayısıyla bölgede projeleri uygulamak için sadece Çin emeğini ihraç etmekten ziyade yerli halk için de iş üretmek zorunda20 Nicholas Lyall, “China in the Middle East: Past, Present, and Future” .

 

Benzer bir çaba Afrika’da başarılı olmuş gibi gözükürken Ortadoğu’da da başarılı olabilir mi bunu zaman gösterecek. Pekin şu anda Ortadoğu’daki en büyük yabancı yatırımcı ve Bahreyn dışındaki tüm Körfez ülkeleri ile stratejik ortaklıklar imzalamış durumda. Yatırımların çoğu geleneksel ABD müttefiklerine giderken birçoğunun da Çin askeri teknolojisinin istekli müşterileri olduğunu belirtmek gerekiyor21 Jamil Anderlini, “China’s Middle East Strategy Comes at a Cost to the US.” Financial Times . Bu arada not etmekte yarar var. Temmuz 2018’de Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu’nda Pekin, bölgenin güvenlik ve insani sorunlarıyla mücadele etmek için ekonomik kalkınmadan yararlanmayı planladığını vurgulayarak Arap dünyasıyla ilişkisini “stratejik ortaklığa” yükseltti22 Nicholas Lyall, “China in the Middle East: Past, Present, and Future” .

ABD-Çin rekabetinin seyri ve Çin’in Ortadoğu tahayyülü

Ortadoğu’da ABD’nin nüfuzunun hem bölgesel müttefikler hem de ABD’li politikacılar tarafından sorgulandığı bir zamanda, Çin’in etkisi Orta Doğu’da hızla artıyor23 Jamil Anderlini, “China’s Middle East Strategy Comes at a Cost to the US.” Financial Times . Bu aynı zamanda ABD-Çin arasında son zamanlarda keskinleşen rekabet açısından da büyük önem taşıyor. ABD, Ortadoğu’dan askerlerini çekmenin yollarını ararken Çin, devasa ölçekli projeleri ve bölge ülkelerinin zayıf altyapılarına verdiği güçlü finansal destek ile kalıcı olmanın yollarını arıyor. Bunun yanında bugüne kadar bölgenin politik meselelerinden uzak duran Çin, İran ile ciddi bir ortaklık kurarak, diğer bölgesel ortakları kızdırmakla birlikte karmaşık güvenlik ve siyasi meselelerle uğraşma riskini de alabilir24 Puneet Talwar, China Is Getting Mired in the Middle East, Foreign Policy .

 

Konu ile ilgili bir başka örnek ise 27 ve 28 Kasım 2019 tarihlerinde Pekin’de düzenlenen Orta Doğu Güvenlik Forumu olarak gösterilebilir. Bu forum da Çin’in Ortadoğu ile ilgili yaklaşımı açısından önemli işaretler barındırıyor. Söz konusu forumda Ortadoğu’dan katılım gösteren temsilcilerin çoğu ABD’yi eleştirirken  tek taraflı, hegemonik ABD baskısından kaynaklanan adaletsiz bölgesel düzene son vermenin gerekli olduğu savunuldu. Yine aynı forumda Çin, Ortadoğu için “yeni bir fikir” ortaya koyduğunu, “bölünmeler ve çatışmalardan ziyade” kalkınma felsefesini sürdürmenin öneminin altını çizdi25 Wang Jin, Can China’s ‘New Idea’ Work in the Middle East? .

 

Çin tarihsel olarak bakıldığında Ortadoğu’da düşük profilli bir rol oynamıştır ancak son zamanlarda yapılan tartışmalar batıya yönelik ilginin arttığını gösteriyor. Çinli siyaset bilimci Wang Jisi, ABD doğuya dönerken, Çin’in de batıya yürüyüş şeklinde stratejik bir planı olmalı26 Beibei Bao, Charles Eichacker Ve Max J. Rosenthal, Is China Pivoting to the Middle East?, The Atlantic diyor. Çin’in inancı, Orta Doğu’nun odağını ekonomik kalkınmaya yeniden çevirmenin, bölgenin kaotik özelliği haline gelen gerilimleri hafifletmede dönüştürücü bir etkiye sahip olacağı şeklinde. Geçmişteki süper güçlerin deneyimlerine bakıldığında Çin’in diplomatik ve güvenlik angajmanlarını artırması Orta Doğu’da tarafsız bir konumu sürdürmekte zorlanmasına neden olacaktır. Ortadoğu, ABD’nin kurguladığı bir güvenlik planlaması eşliğinde inşa edilmiştir ve İsrail’in güvenliğini ön planda tutan bir yaklaşıma sahiptir. Buna karşılık Çin ise son dönemde ortaya koyduğu pratik anlayışla “kalkınma yolu ile ortaya konulacak bir barışın” bölgede kalıcı bir mevzi elde etme noktasında daha işlevsel olacağını düşünüyor.

 

Çin’in bölgedeki çatışma noktaları ile ilgili ‘arabulucu’ rolü giderek artmakta ancak ortaya çıkan pratik sonucun şiddet tehdidi veya uygulamasının azaltıldığı Galtungyan bir “negatif barış”ı işaret ettiği görülüyor27 Guy Burton, Negative Peace’? China’s Approach To The Middle East, WoTR . Çin, Ortadoğu ülkelerine üstü kapalı bile olsa güvenlik garantisi vermemekte ve ABD, Rusya veya diğer büyük güçlere askeri bağımlılığın dengelenmesi ya da bu konuda rekabet edilmesi hususunda herhangi bir arzuya da sahip değil. Daha çok şiddetin azaltılması ve bölgede ekonomik menşeli hareketliliğin sürmesi birincil hedefi. Çin, Ortadoğu’da uzun bir süredir devam ettirdiği “bekle ve gör” politikasını ‘nüfuz’ amaçlı siyasetinin merkezine konumlandırmıştır. Çin’e göre önemli olan karmaşık bir sosyal ve siyasal yapısı olan Ortadoğu ülkelerinde “hükmetmek” değil, ekonomik çıkarlar aracılığıyla bölgesel problemlerden kaçınarak kalkınma yolu ile barış inşasını sağlamaya çalışmaktır. Diğer yandan Çin, Ortadoğu’da altyapı açısından sağladığı kalkınma fırsatı ile ABD’den boşalan mevzilere yerleşme umudu içerisindedir.

 

ABD’nin küresel ölçekte yaşadığı hegomonik aşınma ve Ortadoğu’dan asker çekmeye dönük eğilimi Çin’in geleceğe dönük iştahını kabartmaktadır. Günümüze kadar sadece ekonomik bir yardımcı rolüne bürünen Çin, 2015 yılında Akdeniz’de yapılan ortak Rus-Çin tatbikatının ardından askeri açıdan da yüzünü göstermeye başlamıştır. 2019 yılında Umman Denizinde, Çin-Rus ve İran donanmalarının ortak tatbikatı Çin’in söz konusu alandaki ısrarına önemli bir örnek teşkil etmektedir. Sonuç olarak dünya derin ve kaotik bir değişim süreci içerisinde. Çok kutuplu bir dünyaya ve ekonomik küreselleşmeye doğru eğilim giderek yoğunlaşıyor. Diğer yandan dünya ekonomisi, jeopolitik değişkenlerin daha belirgin hale geldiği, bölgesel istikrarsızlıkların arttığı, geleneksel olmayan güvenlik tehditlerinin çoğaldığı yeni bir döneme giriyor. Yakın zamana kadar Ortadoğu’da herkesle dost olabilen ancak ‘müttefik’ olmaktan hassaten imtina eden Çin, eski Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’nin dediği gibi28 John Calabrese, “China-Iraq Relations: Poised for a “Quantum Leap”?”, Middle East Institute bir ‘kuantum sıçramasına’ mı hazırlanıyor bunu zaman gösterecek.

Facebook Twitter Instagram
13 Ekim 2020 0 Yorum
1 FacebookTwitterWhatsappEmail

Son Yazılar

  • İngiltere İşçi Partisi eski İsrail istihbarat yetkilisini işe almış
  • Trump yönetimi: Çin Uygurlara soykırım uyguladı
  • ABD askerleri Somali’den çekildi
  • Joe Biden CIA Başkan Yardımcısını açıkladı
  • ABD Afganistan’daki asker sayısını 2 bin 500’e düşürdü

Son Gönderiler

  • İngiltere İşçi Partisi eski İsrail istihbarat yetkilisini işe almış

    20 Ocak 2021
  • Trump yönetimi: Çin Uygurlara soykırım uyguladı

    19 Ocak 2021
  • ABD askerleri Somali’den çekildi

    18 Ocak 2021

Kategoriler

  • Genel (35)
  • Haber (155)
  • Twitter
Footer Logo

@2020 - All Right Reserved. actafabula.net