ActaFabula
  • Anasayfa
  • Bülten
  • Haber
  • İletişim
ActaFabula
  • Anasayfa
  • Bülten
  • Haber
  • İletişim
Author

Melahat Kemal

Melahat Kemal

Genel

Realist Kaygılardan Güçlü İş Birliğine: Güney Kore – IKBY İlişkileri

by Melahat Kemal 2 Eylül 2020
written by Melahat Kemal
Realist Kaygılardan Güçlü İş Birliğine: Güney Kore – IKBY İlişkileri
Melahat Kemal

Güney Kore, Ortadoğu’da büyük devletler ile karşılaştırıldığında genelde manşetlerden uzak kalmış bir ülke. Ancak ABD’nin 2003 Irak işgali ile birlikte Güney Kore’nin Irak’taki etkinliği hızlı ama sessiz bir şekilde yükseldi. Özellikle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) varlığı ve faaliyetleri azımsanmayacak bir öneme sahip hale geldi. ABD’nin pasif baskıları ile uluslararası koalisyona katılan, askerî ve sivil personelini Erbil’de konuşlandıran Güney Kore, zaman içerisinde IKBY ile güçlü ekonomik ve kültürel bağlar kurdu. Bugün gelinen noktada Güney Kore için farklı ve güçlü bir alan haline gelen Irak’taki varlığının arka plandaki öyküsü ise oldukça dikkat çekici.

Jeopolitik Zorunluluk: Koalisyona Asker Desteği

ABD, Saddam rejimini devirmek üzere Irak’a karşı gerçekleştireceği operasyonun hemen öncesinde uluslararası destek kapsamında Güney Kore’den de asker talep etmişti. Amerika’nın bu talebi Güney Kore’de hükümet ve siyasi çevrelerde olduğu kadar kamuoyu arasında da yoğun tartışmalara sebep oldu. Bu tartışmaların ardında ABD Başkanı George W. Bush’un Kuzey Kore politikaları vardı. Bush, 11 Eylül saldırılarından birkaç ay sonra Ocak 2002’de Kongre’de yaptığı konuşmada Kuzey Kore’yi Irak ve İran’la birlikte “şer ittifakı” tanımlamasının içine yerleştirmişti. Bush ve kabinesi kitle imha silahları bulundurmaktan dolayı Kuzey Kore’ye askerî müdahale planını her zaman masada tutuyordu. Bu durum 2001 yılında Kuzey Kore ile ilişkileri geliştirmek amacıyla “Günışığı Projesi”ni başlatan Güney Kore devlet başkanı Kim’i tedirgin ediyordu. 2002 yılının sonunda Güney Kore başkanı olan Roh Moo Hyun da selefi Kim gibi düşünüyor siyasi ilişkileri yumuşatılabilmesi adına Kuzey ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini de savunuyordu. Roh, bu sebeplerden ötürü Bush’un Kuzey Kore politikalarını agresif olmakla eleştiriyordu.

 

Bu eleştiriye misilleme olarak Washington, Kuzey ve Güney Kore’yi birbirinden ayıran askersizleştirilmiş bölgeyi koruyan 14 bin askerini geri çekeceğini açıkladı. Bu durum Güney Kore’de tehlike çanlarının çalmasına sebep oldu. Zira Kuzey ile yaşanacak herhangi bir çatışmada çok ağır kayıplar verilmesi muhtemeldi.

 

Kuzey ile ilişkilerini belirli bir düzeyde tutmaya çalışan Güney Kore, diğer yandan iki bölge arasında bir çatışma ihtimalinde de kaçınıyordu. Bütün gelişmeler yeni Başkan Roh’u ABD-Kuzey Kore çekişmesinin tam ortasında bırakmıştı ve realite onu ABD müttefikliğini kaybetmemek için koalisyona askerî destek vermek zorunda bırakmıştı.

 

Başkan Roh, meclisteki konuşmasında “realizm” çerçevesinde ABD’ye destek verilmesi gerektiğini savundu. Roh, Kuzey Kore ile nükleer meselenin barışçıl yollarla çözümlenmesi için ABD ile güçlü bir iş birliğinin altını çizdi. Irak savaşı bittiğinde ABD’nin Kuzey Kore’ye yöneleceğini düşünen Roh bu yüzden Seul’un Washington üzerindeki etkisini en üst düzeyde tutmak istiyordu.

 

Güney Kore’nin Irak’a asker göndermesinin ardında Saddam rejiminin kimyasal/nükleer silah tehdidi bulunmuyordu. Güney Kore’nin amacı Amerika’nın Kuzey Kore’ye karşı politikasında etki kazanmaktı ve Irak’a asker yollayarak elini güçlendirmek istiyordu. ABD Başkanı Bush’un “şer ekseni” olarak İran, Irak ve Kuzey Kore’yi tanımlaması, Güney Kore’de Kuzey Kore’nin sonraki muhtemel hedef olacağı endişesine sebep olmuştu. Bu yüzden Başkan Roh, Kuzey Kore nükleer meselesinin barışçıl yollardan çözülmesini istiyor ve yeni iş imkanları yaratmayı hedefliyordu.

 

Neticede meclisteki hararetli tartışmaların ardından 2 Nisan 2003 tarihinde Irak’a asker gönderme kararı aldı. Karar uyarınca yeniden inşa çabaları kapsamında Irak’a 700 muharip olmayan askerî görevli gönderilmesi onaylanmış oldu.

Zeytun Birliği Erbil’de

Güney Kore’nin Irak’a muharip olmayan askeri personel göndermesinin üzerinden yaklaşık bir sene geçmişti ki ABD’den yeni bir talep geldi. Amerika işgalin ilerleyen günlerinde Irak’a konuşlandırdığı asker sayısının aslında ne kadar az olduğunun farkına vardı. 2003 yılının Eylül ayına gelindiğinde ABD, mühendislere ve doktorlara değil savaşacak daha fazla muharip güce ihtiyacı olduğunu gördü ve Güney Kore’den muharip güç göndermesi talebinde bulundu. Güney Kore tarafında bu talebin görüşülmesi ve asker gönderilme meselesinin karara bağlanması bir sene sürdü. 2004 yılının Eylül ayında yeni birlikler için karar alındı.

 

Bu kararın alınmasında Kuzey Kore’den kaynaklı endişenin yanında ekonomik kaygıların da yeri büyüktü. Güney Kore ekonomisi 1997 ekonomik krizinde büyük yaralar almıştı. 1999-2000 yılları arasında küçük bir toparlanma yaşansa da 2001 ve 2003’te piyasalarda ciddi bir daralma yaşanmıştı. Irak’a asker gönderilmesi ilk olarak Koreli şirketlere inşaat alanında kazançlı anlaşmalar getirebilirdi. İkincisi asker gönderilmesi Kore’nin ekonomik kredi notunu devam ettirebilmesi demekti. Talebe muhalif olarak asker gönderilmemesi durumunda ABD, kredi derecelendirme kurumlarına baskı yaparak Güney Kore’nin notunun düşürülmesini sağlayabilirdi. Son olarak da Hyundai İnşaat şirketi bu sayede Irak’tan ödenmemiş borçlarını tahsil edebilirdi.1 Gerald Geunwook Lee, “South Korea’s Faustian Attitude: The Republic of Korea’s Decision to Send Troops to Iraq Revisited”, Cambridge Review of International Affairs, Vol. 19, No.3, September 2006

 

Neticede 2004 yılının Eylül ayında Güney Kore Irak’a 3.600 asker gönderdi. Zeytun Birliği ismi verilen birlikte; yeniden inşa desteği verecek olan mühendis taburu, insani yardım için sağlık taburu ve özel operasyonlar için çok işlevli dört tabur bulunuyordu.2 Hwang Eui-Don, “Republic of Korea Forces in Iraq: Peacekeeping and Reconstruction”, Military Review, Vol.85, Issue 6, November/December 2005 Başkan Roh, bu askerlerin doğrudan çatışmaların olduğu bölgelere değil Erbil’e konuşlandırılacağını açıkladı. Böylelikle Kore, ABD ve İngiltere’den sonra Irak’ta en çok asker bulunduran üçüncü yabancı devlet oldu. Askerlerin gönderilmesinin ardından Başkan Roh, Aralık ayında Erbil’e bir ziyaret gerçekleştirdi ve Koreli askerlerle yemek yedi.

Zeytun Birliği - Erbil

İkinci Ortadoğu Patlaması Beklentisi ve Ekonomik İş birlikleri

2008 yılında dünya ekonomik kriz ile uğraşırken, 2005 yılında 60 dolar civarında olan varil petrol fiyatı 147 dolara yükselmişti. 2008 yılında Güney Kore başkanı olan Lee Myung-bak, bu gelişmeler ışığında 70’li yıllardaki “Ortadoğu patlaması”nı hatırlamıştı. Ekim 1973’te 3.80 dolar olan varil petrol fiyatı 1974 Ocak ayında 14.70 dolara çıkmıştı. Güney Kore, bu dönemde Ortadoğu’da çok önemli anlaşma ve projelere imza atmıştı ve ekonomik kalkınmasını bu döneme borçluydu.3 Shirzad Azad, “Déjà vu diplomacy: South Korea’s Middle East policy under Lee Myung-bak”, Contemporary Arab Affairs, Vol. 6, No. 4, 552-566, 2013 İşte yeni Başkan Lee, ikinci bir Ortadoğu patlamasından fayda sağlama fırsatı kolluyordu.

 

1973 petrol krizinin ardından Koreli şirketleri Ortadoğu’da yatırım yapmaya zorlayan kişi, 1963-1979 yılları arasında ülkenin başkanlığını yapan Park Chung-hee idi. 1970’ler ve 80’ler Koreli inşaat firmalarının Ortadoğu’daki altın çağıydı. 2008 yılında devlet başkanı olan Lee, o dönemde Kore tarihinin en genç iş adamı olarak Hyundai İnşaat’ın yönetim kurulu başkanıydı. Bu sebeple Lee, başkan olduğunda ikinci Ortadoğu patlamasını yine ülke lehine kullanmayı hedefliyordu.

 

Lee’nin Ortadoğu politikasının ana merkezini Körfez ülkeleri oluştursa da 2004 yılından beri asker bulundurduğu IKBY de bu politikada önemli bir yere sahipti. Aralık 2008 yılına kadar Erbil’de kalan bu güçler bölgenin sağlık ve yeniden yapılanma projelerinde önemli bir yere sahipti ve bu projelerin yakın gelecekte sivil şirketler tarafından nasıl yürütülebileceğine dair de bir zemin hazırlıyorlardı.

 

Güney Kore ile IKBY arasındaki ilk önemli petrol anlaşması 2007 yılının Kasım ayında imzalandı. Bu anlaşma ile Kore Milli Petrol Şirketi Zagros bölgesindeki Bazian petrol sahasında keşif çalışması yapma hakkını elde etti. Koreli şirket, 2009 yılında Bazian’da sondaj yapmaya başladıklarını açıkladı.

 

IKBY Başbakanı Neçirvan Barzani, Şubat 2008’de Kore başkanı Lee’yi ziyaret eden ilk yabancı yetkililerden biriydi. Karşılıklı ilişkilerin gelişmesiyle başta otomobil ve elektronik cihazlar olmak üzere Güney Kore malları IKBY pazarında önemli bir paya sahip oldu.

 

IKBY ve Kore arasında imzalanan bu anlaşmalar iki tarafın da içeride ve dışarıda sorunlar yaşamasına sebep oldu. Seul ve Erbil arasındaki başka bir enerji keşif anlaşması, Güney Sangaw ve Kuş Tepe sahaları için yapıldı. Bu sahalardan 1,9 milyar varil petrol çıkarılması ön görüyordu ki bu Kore’nin yıllık tüketiminin iki katıydı. Ancak bu anlaşmalar Bağdat hükümetinin büyük tepkisi ile karşılaştı. Merkezi hükümet bir yandan Güney Kore’ye petrol nakillerini geçici olarak askıya alırken diğer yandan da Kore Milli Petrol Şirketi ve SK Enerji’nin Irak ihalelerine katılmasını yasakladı. Güney Kore bürokratik engeller ve iç siyasi çatışmalar sebebiyle Bazian sahasındaki çalışmalarına 2014 yılında, Güney Sangaw ve Kuş Tepe projelerine ise maliyeti karşılamadığı gerekçesi ile son vermek zorunda kaldı.

 

Seul’un IKBY’deki petrol dışındaki yatırımları devam etti. Büyük Koreli şirketler baraj, yol, su kanalları ve temiz su şebekeleri gibi birçok alanda milyarca dolarlık projeler üstlendiler.4 Shirzad Azad, “Déjà vu diplomacy: South Korea’s Middle East policy under Lee Myung-bak”, Contemporary Arab Affairs, Vol. 6, No. 4, 552-566, 2013 IKBY Planlama Bakanlığı 2010 yılında yayımladığı raporda Güney Kore’nin 2004-2010 yılları arasındaki katkı ve yatırımlarına ayrıntılı bir biçimde yer verdi. Raporda yer verilen Güney Kore Uluslararası İş Birliği Ajansı’nın gerçekleştirdiği projelerinin öne çıkanları şunlar: Erbil’de trafik yönetim/denetim sisteminin modernizasyonu, sirküler bağlantı yolunun inşası, su ve kanalizasyon sisteminin modernizasyonu, bilgi teknolojileri merkezi inşası, kalite kontrol yönetimi laboratuvarının inşası.5 Kurdistan Regional Government Ministry of Planning G. D. of Development Cooperation & Coordination, Contributions of the Republic of South Korea to Kurdistan Region From 2004 to the End of 2010, December 2010

 

2012 yılının Ağustos ayında KBY ile Güney Koreli POSCO ve KNOC arasında, 700 milyon dolar değerinde elektrik santrali inşası anlaşması imzaladı. Anlaşmada Erbil yakınlarında 300 MW’lik bir santral ve Süleymaniye’de de 400 kV’lık trafolar inşa edilmesine karar verildi.

İlişkiler gelişmeye devam ediyor

2018 yılında Kore Uluslararası İş birliği Ajansı ve IKBY arasında “Kamu İhale Sisteminin Modernizasyonu” hakkında bir mutabakat imzalandı. Proje danışmanlık servisleri, elektronik ihale sisteminin geliştirilmesi, bilgi teknolojisi ekipmanların tedarik edilmesi ve eğitim programlarını içeriyordu.

 

2019 yılının Kasım ayında Güney Kore hükümeti, IKBY ve Bağdat yönetimine mültecilere ve iç göç yaşayan insanlara yardım kapsamında 10 milyon dolar bağışta bulunurken Erbil’e 300 bin dolarlık sağlık yardımı sağladı. Seul hükümeti 2014’ten bu yana IKBY’ye eğitim, sağlık, alt yapı ve ekonomi alanlarında artan biçimde insani yardımda bulunuyor. 2016 yılında Güney Kore hükümeti Erbil’deki temsilcilik ofisini başkonsolosluk seviyesine yükseltti.

 

IKBY- Güney Kore ilişkileri COVID-19 salgını döneminde de güçlü bir biçimde devam etti.  Temmuz ayı sonunda Güney Kore Erbil Başkolonsu’nu kabul eden KBY Başkanı Neçirvan Barzani, salgınla mücadelede Kore’nin başarılı yöntemlerini uygulamak istediklerini ifade etti. Güney Kore, Ağustos ayında IKBY’ye hastalıkla mücadele kapsamında 400 bin dolar değerinde tıbbî malzeme gönderdi. Koreli POSCO şirketi Temmuz ayında COVID-19 test kiti gönderirken KOICA da Ramazan ayı için ihtiyaç sahibi ailelere yardım gönderdi.

 

Zorunluluktan doğan ve siyasi olarak realite karşısında mecbur kaldığı hamleyi yapan Güney Kore zaman içinde Irak ve özellikle IKBY ile geliştirdiği ilişkilerini güçlü iş birliğine dönüştürmeyi başardı. Orta Doğu fırsatını savaşın bir tarafı olarak gittiği Irak’ta ticari bir zemine tahvil etmeyi başaran Güney Kore’nin on beş yılı aşan hikayesi uluslararası zorunlulukların nasıl pozitif çıkarlara dönüştürülebileceğini en canlı örneği.

2 Eylül 2020 0 Yorum
1 FacebookTwitterWhatsappEmail
Genel

BASRA’DAN AKDENİZ’E YENİ AĞIRLIK MERKEZİ: 1 NUMARALI OTOBAN

by Melahat Kemal 25 Haziran 2020
written by Melahat Kemal

IŞİD sonrası bölgede güç haritaları yeniden çiziliyor. Güç haritalarının yeniden çizildiği, doğal kaynakların ve ulaşım/ikmal hatlarının yeniden şekillenip kontrol altına alınma mücadelesinin doğduğu bu dönemde jeopolitik değişimlere dikkatle bakmak gerekiyor. Mücadelenin egemenlik kavramının doğasını ve yaygın araçlarını değiştirdiği dönemde devletler arasındaki güç mücadelesi farklı bir boyut kazanıyor.

 

Eski çağlardan bu yana üzerinde pek çok egemenlik savaşının yaşandığı dünyanın sinir sistemini denilen meta ve enerji transferini sağlayan hatlar, uluslararası ilişkilerin hep gündeminde idi. Devletler güç tesis etmek üzere ihtiyaç duydukları kaynaklara ulaşmak için bu hatları kontrol altına almak isterler. Ulaşım hatlarını kontrol eden bir devlet, kaynaklara erişim tekelini eline aldığı için tam bir stratejik bağımsızlığa sahip olmuş olur.1 Jakub J. Grygiel, Great Powers and Geopolitical Change, The Johns Hopkins University Press, 2006, s.26.

 

Yılardır kendi içinde bir egemenlik mücadelesi veren Irak ise meta ve enerji transferinin ortasındaki bir ülke olarak sınırları içindeki hatlar konusunda ciddi bir mücadeleye sahne oluyor. 1 Numaralı Otoban, sahip olduğu jeostratejik uzanımın önemi bakımından bir hakimiyet mücadelesinin göbeğinde duruyor.

 

Bir yandan bölge ülkeleri diğer yandan denizaşırı ülkeler bahsi geçen otoban üzerinde ve bölgesel etkileri malum mücavir bölgelerde güç haritalarını yeniden çizme yönünde adımlar atıyor.

Güç haritasının ağırlık merkezi: 1numaralı otoban

Irak’ın ve bölgenin, 1.250 km uzunlukla, en uzun otoban projesi olan 1 Numaralı Otoban yoğun ticari bir merkez olan Basra körfezine sahip Basra vilayetinin ticari potansiyelini, karanın içlerine Anbar vilayetini doğudan batıya doğru geçerek bağlıyor.  Komşu ülkelerdeki uzantıları ile üç ülkeyi neredeyse boydan boya geçen bu yol gerek geçiş hatları gerek çıkış noktaları üzerinden son yılların en keskin hakimiyet mücadelelerinin odağında bulunuyor.

 

1 Numaralı Otoban, Irak içinde ve komşu ülkelerdeki bağlantı ve uzantıları ile Basra Körfezi’nden çıkıp Irak’ın ABD işgalinden bu yana en riskli bölgesi olarak görülen Anbar’dan geçerek Akabe Körfezi’ne kadar uzanan bir ulaşım ve nakliye hattı ile belirgin bir ağırlık merkezinin ortasında bulunuyor.

 

Basra Körfezi’nden kuzeybatıya yönelerek Irak’ın başkenti Bağdat’tan batıya doğru uzanan otoban bir yandan Ürdün’ün başkenti Amman’a ve oradan Kızıldeniz’e çıkışı sağlayan Akabe Körfezi’ne uzanırken diğer yandan Irak – Ürdün – Suriye sınırının kesişme noktası olan Tanf bölgesinden geçerek Suriye’nin başkenti Şam’a ve Humus üzerinden Doğu Akdeniz limanlarına ulaşıyor.

 

1 Numaralı Otoban’ı bu hattın ulaştığı ticari hinterland kadar geçiş alanları da önemli kılmaktadır. Basra Körfezi’nden çıkarak Bağdat’ın güney banliyölerinden geçen rota Felluce ve Ramadi gibi Irak yakın tarihinde siyasi ve askeri derin etkisi olan iki kenti kat ederek Irak’ın Sünni nüfusunun yoğunluklu olarak yaşadığı Anbar vilayetini tam ortasından kesiyor.

 

Bu bilgiler ışığında değerlendirildiğinde büyük kısmı Irak içinden geçen otoban ve çevresinde hakimiyet tesis eden güç, Basra Körfezi’nden Doğu Akdeniz’e ve Kızıldeniz’e uzanan bir hattın ağırlık merkezini ele geçirmiş olacak.

ABD'nin küresel savunma ağı'nda kritik bir nokta

2017 yılında IŞİD’in sınır bölgelerden görece temizlenmesinin ardından Irak ile Ürdün arasındaki sınır kapısının açılmasına karar verildi.2 https://www.voanews.com/middle-east/jordan-iraq-reopen-main-border-crossing-baghdad-amman-highway İki ülkenin de savaşlardan yorulmuş ekonomilerini canlandırmaya ihtiyacı vardı ve Tureybil sınır kapısının açılması ticaret akışının canlanması demekti.3 Irak’ın savaştan etkilenen ekonomik durumuna göz atmak için bkz: http://documents.worldbank.org/curated/en/771451524124058858/pdf/125406-WP-PUBLIC-P163016-Iraq-Economic-Monitor-text-Spring-2018-4-18-18web.pdf Ancak Ürdün’ün başkenti Amman’dan Bağdat’a uzanacak otoban üzerinde güvenlik henüz tam manasıyla tesis edilememişti.4 Country of Origin Information Report: Iraq Security Situation, European Asylum Support Office, s.59-64, March 2019.

 

ABD Başkanı Donald Trump’ın damadı ve danışmanı Jared Kushner, 2017 yılının Nisan ayında Irak’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu ziyaret sırasında Kushner’in aracılığı ile Amman-Bağdat otobanının güvenlik ve yeniden imarının ABD’li şirket Olive Group 5 ABD merkezli Constellis adlı bir çatı şirketin bileşenlerinden biri olan Olive Grup özel bir güvenlik şirketi olarak Blackwater benzeri bir hizmet sunmaktadır. Olive Grup, Constellis ile 2015 yılında birleşme görüşmelerini başlatmış ve daha sonra Constellis çatısı altında faaliyetlerine devam etmiştir. adlı paralı askerlik hizmeti veren bir özel güvenlik firmasına verilmesine karar verildiği anlaşıldı.6 http://arabcenterdc.org/policy_analyses/the-strategic-implications-of-reopening-the-baghdad-amman-highway/ Bu anlaşma görünürde karşılıklı ekonomik kalkınmayı hedefliyorsa da bölgedeki jeopolitik gelişmeler değerlendirildiğinde ABD’nin küresel savunma sistemi ağında bir noktanın tamamlandığını görmek mümkün.

 

ABD’nin 11 Eylül’den sonra yeniden düzenlemeye tâbi tutulan küresel savunma sistemi eski ve yeni üslerden oluşan bir ağ oluşturmaya dayanıyor. Bu ağ kapsamında üç tür üs yapısı bulunuyor: Ana Operasyon Üsleri, İleri Operasyon Mevzileri, Müşterek Güvenlik Bölgeleri. Konumuz itibarıyla ve Irak özelinde ilgi alanımıza giren tür, Müşterek Güvenlik Bölgeleri.7 Ryan Henry, “Transforming the U.S. Global Defense Posture”, Reposturing the Force U.S. Overseas Presence in the Twenty-First Century, s.43. ABD asker varlığının çok az tutulduğu ve daimî olmayan üsler biçimde şekillenen bu bölgelerin yönetimi, özel paralı asker şirketleri tarafından gerçekleştiriliyor.8 Public War, Private Fight? The United States and Private Military Companies, Deborah C. Kidwell, s.39-65 Bu şirketlerin idarecileri ise genellikle emekli ABD’li subaylar. Şirketler, ABD ordusu ile çalıştığını gizlemek üzere resmî olarak o ülkede iş için bulunduğu görüntüsünü veriyor. Bu sayede ABD silahlı kuvvetlerinin yabancı bir ülkede bulunmasından doğacak gerginlik giderilmiş oluyor.

 

Irak’taki 1 Numaralı Otoban’ın güvenliğinin sağlanması görevinin Olive Group’a verilmesini ABD’nin Müşterek Güvenlik Bölgesi oluşturma faaliyeti açısından değerlendirmek mümkün. Olive Group, güvenlik tedarikçisi bir şirket olan Constellis Şirketler Grubu’nun bünyesindeki şirketlerden biri. 2017 yılında Irak hükümeti ile Olive Group arasında imzalanan anlaşma uyarınca Basra Körfezi’nden Akabe Körfezi’ne kadar uzanan 1 Numaralı Otoban’ın Bağdat-Amman kısmının güvenlik tedarik işi 25 yıllığına ABD’li şirkete verildi.9 https://www.nytimes.com/2017/05/27/world/middleeast/iraqi-toll-road-national-highway-iran.html Olive Group’un bu projedeki en büyük ortağı Axianta isimli güvenlik tedarikçisi şirket olup bu şirketin genel müdürü ABD Hava Kuvvetleri’nde 20 yıl görev yapmış bir eski asker Dave Cain.10 Pre-Feasibility Study, “Route One Toll Road Project Jordan to Baghdad”, 2017 ( Bağdat hükümeti ve Olive Group arasında yapılan görüşmelerde hazırlanmış fizibilite raporu) – Şirket sitesinden bakmak için http://axianta.com/about/dave-cain/

 

Irak’taki askerî varlığının en çok sorgulandığı ve ülke içinde bu konuya dair muhalefetin yükseldiği bir ortamda ABD’nin daimî üslerden ziyade özel paralı asker şirketleri vasıtasıyla Müşterek Güvenlik Bölgeleri kapsamında üs ağlarının devamlılığını sağlamayı seçmesi mantıklı bir adım olarak değerlendirilebilir. Zira ABD, Olive Group aracılığıyla 1 Numaralı Otoban’ın güvenliğini kontrolü altında tutarak aslında Anbar bölgesinin; Ürdün ve Suudi Arabistan sınırlarının ve İran’ın Suriye’ye geçişinin kontrolünü eline almış olacak. Bunu yaparken de 25 yıl boyunca bu hat boyunca özel şirket perdesi altında “dolaylı” olarak askerî varlığını devam ettirecek.

 

ABD, Bağdat-Amman hattını Olive Group ve Axianta şirketleri vasıtasıyla tutarken 1 Numaralı Otoban’ın Basra kısmının güvenliği ise kötü bir üne sahip Blackwater şirketinin eski sahibinin yeni kurduğu bir şirkete teslim ediliyor. Irak’ta 2007 yılında Nisur Meydanı’nda 14 sivili öldürmekle kötü bir nama sahip olmuş ve Irak’ın yasaklılar listesinde bulunan Blackwater paralı asker şirketinin sahibi Erik Prince, Frontier Services Group adlı şirket ile Basra bölgesine geri döndü. Erik Prince’ın şirketinin mali kaynağını Hong-Kong karşılarken, bahsi geçen şirket Çin’in “Tek Kuşak Tek Yol” projesi kapsamında faaliyetlerini Afrika’da yoğunlaştırmıştı. Ancak Prince’ın şirketinin 2018’in Şubat ayında Irak Ulaştırma Bakanlığı ile Basra bölgesinin güvenliği için anlaşma imzaladığı ortaya çıktı.11 https://www.buzzfeednews.com/article/rosalindadams/blackwater-erik-prince-frontier-services-group-iraq

 

Bu bilgiler ışığında bakıldığında ABD Olive Group, Axianta ve Frontier Services Group marifetiyle üsler ağında önemli bir yer teşkil eden Müşterek Operasyon Bölgeleri arasındaki bağı da kurmuş oluyor.

 

Tüm bu veriler, ABD askerlerinin Irak’taki varlığının ve Trump’un Irak’ı İran’ı gözetleme noktası olarak gördüğü değerlendirilmeleri ile birlikte ele alındığında ABD’nin resmi askerî hüviyetten uzak görece sivil şirketler aracılığı ile Irak’taki varlığını rahatlıkla sürdüreceğini ve söylemek mümkün. Zira Bağdat-Amman güzergahı dolayısıyla Basra ve Akabe Körfezi’ndeki rotada 25 yıl varlığını sürdürmenin meşru gerekçesini bu anlaşma ile elde etmiş durumda.

1 Numaralı Otobanın ulaştığı çevresel ağ

Anbar'ın kontrolü ve güvenlik üçgeni

Bahsi geçen otobanın Bağdat’tan Amman’a uzanan kısmı yüzölçümü açısından Irak’ın üçte birini oluşturan Anbar vilayetinden geçiyor. Anbar vilayeti ayrıca Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan’a açılan üç sınır kapısını da bünyesinde bulunduruyor. ABD’nin Olive Group vasıtasıyla otoban ve mücavir bölgelerinin kontrolü elinde bulundurması da bu üç ülke ile gerçekleştirilen tüm ticarî, askerî ve insanî akışı kontrolü altında alması anlamına gelmekte.

 

Bu bağlamda değerlendirildiğinde ABD’nin buradaki hamlesi ile İran’ın Basra ve ardındaki zengin hinterlandı kaybettiği, diğer yandan da Tanf üzerinden Suriye ile fiziki temasının ciddi şekilde zora girdiği ifade edilebilir. Bu noktalardan da öte ABD açısından bu bölgenin Olive Group gibi bir enstrüman ile kontrol altında tutulmasının Anbar vilayetinin sosyolojik temellerinin neden olduğu siyasi ve askeri gelişmeleri kontrolü açısında da önemi var. 

 

ABD nazarında Anbar vilayetini önemli kılan başka bir nokta, vilayetin Irak’ın kırsal Sünni nüfusunun yoğun olarak yaşadığı bir bölge olması. İşgal ve sonrasındaki süreçte ABD karşıtı Sünni isyanın insan kaynağı olan Anbar’ın kontrolü ABD’nin birkaç stratejik hedefini aynı anda gerçekleştirmesine de olanak sağlıyor. Bölgedeki “Sünni uyanışı”nı sürekli canlı tutmak ancak IŞİD gibi bir evrimleşmeye izin vermemek ve bu sayede İran’ın Suriye’ye geçiş planını Suudi Arabistan ve Ürdün sınırında tehdit olmaktan çıkarmak gibi hedefler 1 Numaralı Otoban ve Anbar bölgesini bölgenin ağırlık merkezi haline getiriyor.

 

Irak’ta gerek işgal dönemi gerekse işgal sonrası ve IŞİD operasyonları dönemi için kullanılan ABD’nin Anbar vilayetinin doğu aksında iki askeri üssü bulunuyor: Ramadi-Felluce arasında Habbaniye ve Ramadi’den Suriye sınırındaki Kaim’e uzanan eksende Bağdadi’deki Ayne’l Esad üssü. Ne var ki Olive Group’a tahsis edilen alanda 1 Numaralı Otoban’ın Suriye ve Ürdün hatlarının ayrılma noktasındaki H3 üssü ABD’nin Anbar derinliklerindeki varlığını sessizce güçlendiren bir askeri varlık olarak karşımıza çıkıyor.

 

ABD’nin Olive Group aracılığı ile giriştiği askeri varlığın pratiği bölgedeki devlet-dışı unsurlarla bir çatışma riskini de taşıyor. IŞİD’le mücadele kapsamında Anbar bölgesine yerleşen Haşd-i Şabi güçlerinin İran ve/veya İran destekli politik merkezlerin tetiklemesi ile ABD ile çatışması olası görünüyor. Öte yandan Sünni karakterdeki Anbar halkı, IŞİD’in temizlenmesine rağmen Haşd-i Şabi güçlerinin bölgeyi hâlâ terk etmediğini, savaş sebebiyle evlerini terk etmiş olan halkın evlerine dönmelerine izin vermediğini ifade ediyor.12 https://iraq.liveuamap.com/en/2018/13-march-iraqi-anbar-source-iraqi-pmu-hashd-is-refusing-to Bu gelişmeler Anbar’da gerilimin ve yerel güçler üzerinden hakimiyet mücadelesinin devamlı ve şiddetli olacağına işaret ediyor.

İran'ın karşı hamlesi:Basra Körfezi'nden Akdeniz'e demiryolu

ABD’nin Irak’ın batısında Ürdün sınırını tamamen ve Suriye’nin başkenti Şam’a giden en kısa yolu kısmen kontrol altına alma girişimine Irak üzerinden oldukça etkili olan İran’dan karşılık olarak alternatif bir proje hamlesi geldi. Tahran, Bağdat ve Doğu Akdeniz’e kıyısı olan Suriye’nin başkenti Şam’ı birbirine bağlayacak yeni otoyollar ve demiryolları inşası projeleri ile İran, karasal devamlılık ve hakimiyet planlarını ABD karşısında diri tutmaya çalışıyor.

 

12 Nisan 2019 tarihinde Irak Ulaştırma Bakanı ve Suriyeli mevkidaşı Şam’da bir görüşme gerçekleştirdi. Akaşat-Tanif-Huneyfis arasındaki demiryolu hattının yeniden inşası ve faaliyete geçirilmesinin ele alındığı toplantının çok daha önemli bir sonucu oldu. Toplantının ardından açıklama yapan Irak Demiryolları Şirketi müdürü Talib el Hüseyni, Irak-İran-Suriye arasında başkentleri ve Basra Körfezi’ni Doğu Akdeniz’e bağlayacak bir demiryolu hattının inşasının planladığını söyledi. 13 https://bit.ly/2v3rgnf  

 

ABD’nin egemenlik alanı oluşturmak amacıyla konuşlandığı ve karayolunu kontrol altına aldığı Anbar bölgesini ve ABD’nin Suriye’nin güneydoğusundaki askeri üssü Tanf’i hedef alan İran’ın bu girişimi yeni bir proje değil. İran’ın Basra Körfezi’nden Doğu Akdeniz’e uzanan bir demiryolu projesi 2000’li yılların başında Yeni İpek Yolu projesi kapsamında etüdü yapılmış bir proje14 Hussein el Nadeem, “Iran, Iraq, and Syria to Connet Their Rail Networks”, EIR Vol 27, No. 30, August 4 2000 olmasına rağmen Irak’ın ABD tarafından işgali, Saddam rejiminin devrilmesi, Suriye savaşı ve IŞİD saldırıları nedeni ile akamete uğradı.

 

ABD’nin 2011’de Irak’tan çekilme kararı alması, Irak ve Suriye’deki iç çatışmalardan faydalanarak organize edilen Şii milis ağını kullanarak Irak içinde askeri nüfuzunu genişleten İran, bu aracı siyasi ve ekonomik olarak tahvil etmeyi de büyük oranda başarmıştı. Irak üzerinde elde ettiği askeri ve siyasi egemenlik kümeleri sayesinde İran son bir yıl içinde Doğu Akdeniz’e ulaşma ve ABD hakimiyetini kırmayı hedefleyen projeleri yeniden canlandırma çalışmalarına hız verdi.

 

Esasen Tahran’dan Basra’ya oradan Suriye sınırındaki Akaşat ve Tanf üzerinden Şam’a uzanacak ve ABD ile Akdeniz yolu için Anbar’da egemenlik savaşına neden olacak demiryolu projesi bir birleştirme projesi. Üç ülkenin ticari demiryollarının birleştirilmesini hedefleyen proje kapsamında İran Devlet Demiryolları 12 Kasım 2017’de İran’ın Selamçe sınır kapısı ile Irak’ın Basra limanını birbirine bağlayacak bir demiryolu hattı inşa edileceğini açıkladı. Yeni inşa edilecek bu hattın Irak içerisinde yayılan hatla birleşmesi ile İran, Suriye’nin Lazkiye limanına uzanacak bir demiryolu ağına sahip olacak.15 https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2018/11/iran-iraq-syria-railway.html

 

İran tüm projelerini hayata geçirirken ABD’nin diğer iki önemli rakibi Rusya ve Çin ile de iş birliği içerisinde. İran’ı Doğu Akdeniz’e bağlayacak olan demiryolu hattı Çin’in “Tek Yol Tek Kuşak” projesi dahilinde. Nihayetinde bu yolların ileri aşamada Çin ve Rusya’nın demiryolu hatları ile birleşmesi planlanıyor.16 a.g.m

 

İran, Irak ve Suriye’deki askeri-siyasi dominant varlığı ile gerçekleştirmeye çalıştığı bu projeyi ABD ile gireceği karasal hakimiyet savaşında yalnız kalmamak için Çin ve Rusya gibi ortaklarla güçlendirmek için çabalıyor. Bu çaba dahilinde Beşar Esed’in 2019 yılı şubat ayında İran’a gerçekleştirdiği ziyaret sırasında Lazkiye limanının işletme hakkının İran’a verilmesi bu noktada önem arz ediyor. Lazkiye limanın ileride enerji dağıtım merkezi haline getirilmesi ihtimali, ABD yaptırımları ile sıkıştırılmak istenen İran’ın enerjiye muhtaç Avrupa’ya önemli bir kapı açması anlamına geliyor. Ayrıca Lazkiye limanını Çin’in Yeni İpek Yolu projesi kapsamındaki önemli limanlardan biri olmaya aday hale getiriyor.

 

Çin de Akdeniz’e karadan açılmak için Ortadoğu’daki hinterlandını oluşturan İran-Irak-Suriye’yi birbirine bağlayacak kara ya da demir nakliye ve ulaşım hatlarının inşasına destek veriyor.

PDF Download
25 Haziran 2020 0 Yorum
0 FacebookTwitterWhatsappEmail
Genel

A NEW CENTER OF GRAVITY FROM BASRA TO THE MEDITERRANEAN: HIGHWAY 1

by Melahat Kemal 23 Haziran 2020
written by Melahat Kemal

Power maps are being redrawn in the region after ISIS. It is necessary to look carefully at the geopolitical changes during this period when the power maps are being redrawn and the struggle to reconstruct and control natural resources and transportation / supply lines appears. The struggle for power between states takes on a different dimension when the struggle changes the nature and common tools of the concept of sovereignty.

 

The lines that provide the transfer of commodities and energy called the nervous system of the world and on which many sovereignty wars have been fought since ancient times have always been on the agenda of international relations. States have a desire to control these lines in order to access the resources they need to establish power. A state controlling the transportation lines will have complete strategic independence as it takes over the monopoly of accessing resources.1 Jakub J. Grygiel, Great Powers and Geopolitical Change, The Johns Hopkins University Press, 2006, p. 26.

 

Iraq, which has been struggling for sovereignty over the years within itself, as a country in the middle of the transfer of commodities and energy, faces a serious struggle for the lines within its borders. Highway 1 stands at the heart of a struggle for domination in terms of the importance of its geostrategic dimension.

 

The countries of the region, on the one hand, and overseas countries on the other hand are taking steps to redraw the power maps on the mentioned highway and in the adjacent regions, the regional effects of which are well known.

 

The center of gravity of the power map: Highway-1

 

Highway 1, which is the longest highway project of Iraq and the region with a length of 1,250 km, connects the commercial potential of the Basra province, which includes the commercial center of the Persian gulf, to the inland by crossing the Anbar province from east to west.  This road, which almost extends over three countries form one end to the other with its extensions in neighboring countries, is at the center of the sharpest domination struggles of recent years over both crossing lines and exit points.

 

Highway 1, with its connections and extensions in Iraq and neighboring countries, is in the middle of a prominent center of gravity with a transportation and shipping line that starts from the Persian Gulf and passes through Anbar, an area which has been considered as the most risky region of Iraq since the US invasion.

 

A part of the highway, which stretches from the Persian Gulf to the northwest and extends from Iraq’s capital, Baghdad, to the west,  extends, on one hand, to Amman, the capital of Jordan, and the Gulf of Aqaba leading from there to the Red Sea, and on the other hand, it passes through the Tanf region, which is the intersection point of Iraq – Jordan – Syria borders, and reaches Damascus, the capital of Syria, and the Eastern Mediterranean ports via Homs.

 

The transition areas as well as the commercial hinterland that this line reaches make Highway 1 important. The route, which starts from the Persian Gulf and passes through the southern suburbs of Baghdad, crosses two cities, Fallujah and Ramadi, which have had a politically and militarily deep influence in the recent history of Iraq, and cuts the Anbar province right through the center, where Iraq’s Sunni population is concentrated.

 

When evaluated in the light of this information, the power, which dominates the highway, most part of which passes through Iraq, and its surroundings, will have taken over the center of gravity of a line stretching from the Persian Gulf to the Eastern Mediterranean and the Red Sea.

 

A critical point in the global defense network of the USA

 

After the ISIS was relatively cleared from the border areas in 2017, it was decided to open the border gate between Iraq and Jordan.2 https://www.voanews.com/middle-east/jordan-iraq-reopen-main-border-crossing-baghdad-amman-highway   Both countries needed to revive their economies exhausted by wars, and the opening of the Tureybil border gate meant a revival of the trade flow.3 To take a look at Iraq’s war-afflicted economic situation, see: http://documents.worldbank.org/curated/en/771451524124058858/pdf/125406-WP-PUBLIC-P163016-Iraq-Economic-Monitor-text-Spring-2018-4-18-18web.pdf However, security on the highway extending from the capital of Jordan, Amman, to Baghdad was not yet fully established.4 Country of Origin Information Report: Iraq Security Situation, European Asylum Support Office, p.59-64, March 2019

 

Jared Kushner, son-in-law and adviser to US President Donald Trump, paid a visit to Iraq in April 2017. During this visit, it was understood that through the mediation of Kushner, the security and reconstruction job of the Amman-Baghdad highway was decided to be given to a private US based security company named Olive Group5 The Olive Group, one of the components of a US-based Constellis umbrella company, offers a service as a private security company similar to that of Blackwater company. The Olive Group started the merger negotiations with Constellis in 2015 and then continued its activities under the roof of Constellis. which provided mercenary services.6 http://arabcenterdc.org/policy_analyses/the-strategic-implications-of-reopening-the-baghdad-amman-highway/ Although this agreement was apparently aimed at mutual economic development, when the geopolitical developments in region are evaluated, it is possible to see that another stage was completed in the global defense system network of the USA.

 

The global defense system of the USA, which went through a restructuring process after September 11, is based on creating a network of old and new bases. Within this network, there are three types of base structures: Main Operation Bases, Advanced Operation Positions, Joint Security Zones. The type that is of our interest in terms of our topic and Iraq in particular is the Joint Security Zones.7 Ryan Henry, “Transforming the US Global Defense Posture”, Reposturing the Force US Overseas Presence in the Twenty-First Century, p. 43. The management of these regions, where the presence of US troops is very low and shaped as non-permanent bases, is carried out by private mercenary companies.8 Public War, Private Fight? The United States and Private Military Companies, Deborah C. Kidwell, pp. 39-65 The executives of these companies are usually retired US officers. The companies officially declare that they are in the country for business in order to conceal the fact that they are working with the US army. In this way, the tension that would result from the presence of the US armed forces in a foreign country is eliminated.

 

It is possible to evaluate entrusting the task of ensuring the security of Highway 1 in Iraq to the Olive Group within the context of the activities of the United States to create a Joint Security Zone. The Olive Group is one of the companies within Constellis Group of Companies, a security supplier company. According to the agreement signed between the Iraqi government and the Olive Group in 2017, the security procurement work for the Baghdad-Amman part of Highway 1 extending from the Persian Gulf to the Aqaba Gulf was given to the US company for 25 years.9 https://www.nytimes.com/2017/05/27/world/middleeast/iraqi-toll-road-national-highway-iran.html The Olive Group’s biggest partner in this project was a security supplier company named Axiant, the general manager of which was a former soldier named Dave Cain who served 20 years in the U.S. Air Force.10 Pre-Feasibility Study, “Route One Toll Road Project Jordan to Baghdad”, 2017 (feasibility report prepared during talks between Baghdad government and Olive Group) – To look at the company site http://axianta.com/about/dave-cain/

 

In an environment where its military presence in Iraq is questioned the most and the opposition about this issue is rising within the country, it can be considered as a logical step for the USA to choose to maintain the base networks within the Joint Security Zones through private mercenary companies rather than keeping permanent bases. A a matter of fact, by keeping the security of Highway Number 1 under control through the Olive Group, the USA will in fact have taken the control of the Anbar region, the borders with Jordan and Saudi Arabia and Iran’s transition to Syria. In doing so, it will continue its “indirect” military presence along this line under the pretense of a private company for 25 years.

 

While holding the Baghdad-Amman line under its control through the Olive Group and Axianta companies, the USA delivered the security of the Basra part of Highway No. 1 to a company newly established by the former owner of the Blackwater company, which has a bad reputation. Erik Prince, who had a bad reputation for killing 14 civilians in Nisur Square in Iraq in 2007 and who was the owner of the Blackwater mercenary company, which was on the list of banned companies in Iraq, returned to Basra with the company named the Frontier Services Group. While Hong-Kong provided the financial resources for Erik Prince’s company, the mentioned company concentrated its activities in Africa within the scope of China’s “One Zone One Route” project. But it turned out that Prince’s company had signed an agreement with the Iraqi Ministry of Transport for the security of the Basra region in February 2018.11 https://www.buzzfeednews.com/article/rosalindadams/blackwater-erik-prince-frontier-services-group-iraq

 

In the light of this information, through the Olive Group, Axianta and the Frontier Services Group, the USA seems to have also established the link between the Joint Operation Zones, which constitute an important place in the network of bases.

 

Considering all these data together with the evaluations regarding the presence of the US troops in Iraq and Trump seeing Iraq as a point of surveillance of Iran, it is possible to say that the USA will continue its existence in Iraq through relatively civilian companies without an official military identity. In fact, with this agreement, the USA obtained the legitimate excuse for maintaining its existence for 25 years along the the Baghdad-Amman route, hence the route between the Persian Gulf and the Aqaba Gulf.

 

Control over Anbar and security triangle

 

The part of the motorway in question that extends from Baghdad to Amman passes through the Anbar province, which constitutes one third of Iraq in terms of surface area. The Anbar province also includes three border gates opening to Syria, Jordan and Saudi Arabia. USA’s control of the highway and adjacent regions through the Olive Group means that it takes control of all commercial, military and humanitarian flows occurring with these three countries..  

 

When evaluated in this context, it can be stated that as a result of the US’s move in the region, Iran lost Basra and the rich hinterland behind it, and its physical contact with Syria through Tanf became seriously difficult. Moreover, it is important for the USA to keep this region under control with an instrument such as Olive Group in terms of control of political and military developments caused by the sociological foundations of the Anbar province.  

 

Another point that makes the Anbar province important in the eyes of the USA is that it is a region where the rural Sunni population of Iraq is densely populated. The control of Anbar, which is the human resource of the anti-U.S. Sunni rebellion during the invasion and the aftermath, also allows the US to achieve several strategic goals at the same time. Objectives such as keeping the “Sunni awakening” in the region constantly alive but not allowing a development like ISIS and thereby eliminating the threat of Iran’s plan of transition to Syria on the borders of Saudi Arabia and Jordan make Highway 1 and Anbar region the center of gravity in the region.

 

Highway-1 network

Highway-1 network

 

The U.S. has two military bases on the eastern axis of the Anbar province, which were used for both the occupation period and post-occupation and ISIS operations periods: Habbaniye base between Ramadi and Fellujah, and Ayne’l Esad base in Baghdadi on the axis extending from Ramadi to Kaim on the Syrian border. However, in the area assigned to the Olive Group, the H3 base located at the point of separation of the Syria and Jordan lines of Highway 1 appears as a military asset that quietly strengthens the presence of the USA in the depths of Anbar.

 

The practice of the military presence that the US embarks through the Olive Group also carries the risk of conflict with non-state elements in the region.. It seems likely that the Hashd al-Shaabi forces, who settled in the Anbar region as part of the fight against ISIS, can clash with the US as a result of being triggered by Iranian and / or Iran-backed political centers. On the other hand, the people of Anbar, who have a Sunni character, claim that even though ISIS was cleared from the area, the Hashd al-Shaabi forces still did not leave the region and that the people who had left their homes because of the war are not allowed to return to their homes.12 https://iraq.liveuamap.com/en/2018/13-march-iraqi-anbar-source-iraqi-pmu-hashd-is-refusing-to These developments indicate that the tension and the struggle for domination through local forces will be continuous and violent in Anbar.

 

The counter maneuver of Iran: Railway from the Persian Gulf to the mediterranean

 

As a response to the attempt of the USA to completely control the border with Jordan in the west of Iraq and partially control the shortest route to Damascus, the capital of Syria, a very effective alternative project move over Iraq came from Iran.

 

With new highways and railroad construction projects that will connect Damascus, the capital of Syria with its coast to the East Mediterranean, Tehran, and Baghdad to each other, Iran is trying keep its continental continuity and domination plans alive against the USA.

 

On April 12, 2019, the Iraqi Transport Minister and his Syrian counterpart held a meeting in Damascus. There was a much more important result of the meeting, where the reconstruction and activation of the railway line between Akasat-Tanif-Huneyfis were discussed. Talib al-Husayni, director of the Iraqi Railways Company, who made a statement after the meeting, said that they were planning to build a railway line between Iraq, Iran and Syria that will connect the capitals and the Persian Gulf to the Eastern Mediterranean. 13 https://bit.ly/2v3rgnf

 

This initiative of Iran, which targets the Anbar region where the US is deployed and controlled the highway to create a sovereignty area and the Tanf military base of the US in the southeast of Syria, is not a new project.. Iran’s railway project that stretches from the Persian Gulf to the Eastern Mediterranean14 Hussein el Nadeem, “Iran, Iraq, and Syria to Connect Their Rail Networks”, EIR Vol 27, No. 30, August 4, 2000. is a project whose preliminary works were completed in the early 2000s within the scope of New Silk Road project, but it was disrupted due to the occupation of Iraq by the USA, the overthrowing of the Saddam regime, Syrian War and ISIS attacks. Although Iraq was occupied by the USA, the Saddam regime was overthrown, due to the war in Syria and ISIS attacks.

 

When the USA decided to withdraw from Iraq, Iran expanded its military influence within Iraq by using the Shia militia network organized by taking advantage of the internal conflicts in Iraq and Syria and succeeded in turning this tool into a  political and economic asset. Thanks to the military and political sovereignty clusters it has acquired over Iraq, Iran has accelerated its efforts to revive projects aimed at reaching the Eastern Mediterranean and breaking the US domination in the past year.

 

The railroad project, which will extend from Tehran to Basra, from there to Damascus via Akasat and Tanf on the Syrian border, and lead to a sovereignty war in Anbar with the US for the Mediterranean route, is mainly a consolidation project. Within the scope of the project, which aims to unify the commercial railways of the three countries, Iran State Railways announced on 12 November 2017 that a railway line would be built to connect Iran’s Selamçe border gate and Iraq’s Basra port. Iran will have a railway network that will extend to the port of Latakia in Syria, when this new line is merged with the line spreading into Iraq.15 https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2018/11/iran-iraq-syria-railway.html

 

While Iran realizes all its projects, it cooperates with the two other important rivals of the USA, Russia and China.. The railway line that will connect Iran to the Eastern Mediterranean is within China’s “One Belt, One Road” project. Ultimately, these roads are planned to merge with the railway lines of China and Russia in later stages.16 I.B.I.D

 

Iran, with its military-political dominant presence in Iraq and Syria, is trying to strengthen this project with partners such as China and Russia in order not to be alone in the war for terrestrial domination against the USA. Within this effort, during the visit of Bashar Asad to Iran in February 2019, it is important that the operation rights of the port of Latakia were given to Iran. The possibility that the Latakia port will be turned into an energy distribution center in the future means that Iran, which is wanted to be suppressed through US sanctions, opens an important door to energy-dependent Europe. It also makes the port of Latakia a candidate for being one of the important ports within the scope China’s New Silk Road project.

 

China also supports the construction of land or rail transport and transportation lines that will connect Iran-Iraq-Syria, which form its hinterland in the Middle East, to have access to the Mediterranean by land.

PDF Download
23 Haziran 2020 0 Yorum
0 FacebookTwitterWhatsappEmail

Son Yazılar

  • Great power competition, the Arab League, Syria, and Turkey
  • Büyük güçler mücadelesi, Arap Birliği, Suriye ve Türkiye
  • YPG ve Türkiye merkezli Marksist-Leninist örgütler: ABD şemsiyesi altında ittifak
  • Helikopter kazası PKK’nın gizli hava koridorunu ortaya çıkarmış olabilir
  • IEA appointed diplomat in Istanbul: A shadow consul?

Son Gönderiler

  • Great power competition, the Arab League, Syria, and Turkey

    23 Mayıs 2023
  • Büyük güçler mücadelesi, Arap Birliği, Suriye ve Türkiye

    21 Mayıs 2023
  • YPG ve Türkiye merkezli Marksist-Leninist örgütler: ABD şemsiyesi altında ittifak

    23 Mart 2023

Kategoriler

  • Genel (79)
  • Haber (174)
  • Twitter
Footer Logo

@2021 - All Right Reserved. actafabula.net