Büyük güçler mücadelesi, Arap Birliği, Suriye ve Türkiye

Suriye’nin Arap Birliğine dönüşü Şam yönetimi adına pek çok kişi tarafından olumlu bir gelişme olarak ele alınıyor. Gerçekten de Esed liderliğindeki rejimin Arap Birliği’ne koşullu dönüşü Şam adına umut verici. Ancak rejimin karşısında tam olarak pembe bir tablo yok.

 

Şam yönetiminin Arap Birliği’ne dönüşüne dair en net açıklama Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt’tan geldi. Bu açıklama bir şekilde mülteci karşıtı tavrı güçlendirmek için sürekli haberleri istediği açıdan veren Türk medyasının kahir ekseriyeti tarafından yok sayılsa da Arap Birliği’nin tavrı konusunda net bir tablo çiziyordu.

 

Gayt açıklamasında Suriye’nin Birliğe dönüşünün Suriye ile tüm üyelerin yeniden tam bir ilişki kuracakları anlamına gelmediğini söyledi ve Suriye’nin Birliğe kabulünü, Arapların Suriye’deki krize siyasi çözüm sürecini kolaylaştırma çabası olarak betimledi. Bu açıdan Suriye’nin Arap Birliğine dönüşü aslında Esed ve Baas’ın pek yanaşmadığı siyasi çözüm odaklı bir davete isabet ediyor.

 

Bu açıdan Türkiye’nin bir süredir önce istihbarat kurumları ardından savunma bakanları ve nihayet dışişleri bakanlığı seviyesinde gerçekleştirdiği toplantılar ile Suriye’nin Arap Birliğine şartlı kabulü arasında paralellik var.

Büyük Güçler mücadelesinin sonuçlarından biri

Mamafih bu uyumun mimarı gerek Türkiye’nin değişen güvenlik konsepti gerekse Arap devletlerinin son birkaç yıllık esnek politika adımları olarak tanımlamak mümkünse bile asıl zemini bölgesel manada ABD’nin Orta Doğu’daki gücünün minimize edilmesi karşısında yükselen Çin etkisi ve Rus askeri gücü olduğu gözden kaçmamalı.

 

Çin’in İran ile Suudi Arabistan arasındaki başarılı arabuluculuğun hemen ardından Arap ülkelerinin Esed ile ilişkilerde, niyetten pratiğe geçen şekilde, art arda adımlar atması tesadüf ile açıklanabilir değil. İran’la yapılan anlaşmadan birkaç gün sonra Suudiler, Suriye hükümetiyle diplomatik ilişkilerin yeniden kurulduğunu duyurdu ve Esed bu sırada art arda Umman’a ve BAE’ye gitti. Gerçekten de ABD’nin Şam’ı tecrit etmek için bölgeye yaptığı baskıya rağmen, Esed diplomatik sahnede yavaş ama emin adımlarla yeniden ortaya çıktı.

 

Ukrayna’yı işgal girişimindeki büyük hezimete rağmen Rusya Suriye’de askeri güce bağlı diplomatik çerçeveyi Türkiye’nin 2016 yazında değişen Suriye konseptinin de yardımı ile korumayı başardı. Tüm bu süreç içinde bölgesel bazda Çin’in artan sermaye gücü üzerinden kurduğu politik etki bu değişimin ana mimarı oldu. Çin’in ABD ile doğrudan karşı karşıya gelmeme konsepti Orta Doğu’da Pekin’in bir güvenlik aktörü olarak değil, yatırımlarını korumak isteyen bir soft-power aktörü olarak hareket etmesine neden oldu. Bu strateji şu ana kadar oldukça başarılı ve Pekin’in bölgede gücünü pekiştirmesi adına kullanışlı şekilde ilerliyor.

 

Yakın zamanda sızan ABD istihbarat belgeleri de bu durumun altını çizen vakaları anlatıyordu: Mısır Rusya’ya mühimmat sağlamaya çalışırken atarken BAE Rusya ile istihbarat paylaşıyor, Suudiler ise BAE ile giriştikleri Arapların liderliği savaşında büyük ihalelerde Çinli şirketlere göz kırpmaya başlıyordu. Çin’in bölgede büyüyen ekonomik etkisi yadırganmayacak biçimde siyasi sonuçlara gebe bir kaldıraçtı ve Pekin’in Kuşak-Yol egemenliği için bölgesel stabilizasyon Körfez ülkelerine gelecek daha çok Çin yatırım anlamına geliyor.

Tüm bu süreç içinde Arap devletleri Şam yönetimi ile ilişkiler konusunda sinyaller veriyordu. ABD ise bu olan bitene karşı zaman zaman Esed rejimi ile normalleşme karşıtı açıklamalar ile müdahale etmeye çalışıyordu. Ancak bu uyarılar işe yaramış gibi görünmüyor. Ya da en azından Arap devletleri, ABD’ye rağmen, bölgesel olarak uyuşturucu ticaretinin merkezi bir narko-devlet haline gelen Suriye rejiminden kaynaklı sorunları azaltmak için bile olsa Arap Birliği’ni bir platform olarak kullanma kararı alabildi. Arap Birliği genel sekreteri Gayt ve yardımcısı Husam Zeki’nin açıklamaları bu konulara vurgu yaparken Ürdün’ün medyaya sızan Joe Biden ve Putin’e ayrı ayrı sunduğu gizli belgesi de Şam kaynaklı uyuşturucu ticaretini durdurmak için adım-adım bir strateji kurulmasını istiyordu.

 

Günün sonunda tüm yukarıdaki nedenlerle Arap Birliği Esed’i koşullu olsa da davet ettiğinde politik zafer ilanları oldukça erkenci duruyor.

 

ABD, Orta Doğu’daki güç terazisinde Arap devletleri üzerindeki etkisinin azaldığının farkında. Joe Biden’ın “ABD hiçbir yere gitmiyor,” çıkışı da bu durumun itirafı. Ancak ABD’nin elinde hala Arap devletlerini Suriye konusunda frenleyecek aparatlar bulunuyor. Arap Birliği genel sekreter yardımcısı Husam Zeki de bu konuda bir açıklama yaparak Arap devletlerinin Suriye’nin yeniden yapılanması konusunda ABD’ye meydan okumayacağını söyledi. Özcesi, Arap Birliği Esed liderliğindeki Şam yönetimi ile ilişkileri çeşitli koşullar altında ve siyasi çözüm teması ile yeniden ve kısmen başlatsa da ABD’nin yaptırımları konusunda hassas dengeyi korumaya çalışıyorlar.

 

Bu açıdan bakıldığında Arap Birliği içindeki bazı üyelerin itirazları ve ABD’nin tavrı göz önüne alındığında Şam yönetiminin kısa vadede özellikle Körfez ülkelerinden mali destek alması mümkün görünmüyor. Zira Arap devletlerinin ve kısmen Türkiye’nin, farklı saik ve arka plan dinamikleri ile olsa da normalleşmesine karşı ABD’de bir yasa tasarısı hazırlanıyor. ABD’nin Esed rejimine karşı uyguladığı Sezar yaptırımlarını normalleşme alanında da genişletmeyi ön gören bu tasarı ABD’nin bölgesel Arap müttefiklerini şimdiden çekinceli bir konuma itmiş gibi.

 

Ancak ABD tasarısı Sezar yaptırımlarını genişletse bile Arap devletleri İran-Suudi anlaşmasının Çin’in genişleyen yatırımları ile meyvelerini toplamaya başladığında, yani Çin’in bölgesel ekonomik ağı yerleşip serpildikçe yaptırımları umursamayacaklardır. ABD’nin Orta Doğu ile olan ticaretindeki düşüş ile orantılı şekilde yükselen Çin arasındaki makas Washington adına iyice açıldığında Arap devletler için Sezar yaptırımlarının bugünkü önemi kalmayacaktır.

 

Enikonu Arap Birliği’nin Suriye ile ilgili hareketi tek başına Arap devletlerinin sıkı bir zeminde kendi aralarındaki istişareler ile zamana yaydığı bir eylem değil. Büyük güçler mücadelesinin bir raundunun erken sonuçlarından biri.

Arap aktivizmine kısmi dönüş: Hedef Türkiye olabilir

Tüm bu düşük gerilimli rekabet ortamında Arap Birliği’nin Şam yönetimi konusunda aldığı çekinceli ve koşullu karar yükselen mülteci karşıtı milliyetçilerinin ve Esed yanlılarının beklediği gibi Türkiye açısından olumlu sonuçlar doğurması pek mümkün görünmüyor.

 

Muhtemelen orta vadede Arap Birliği zemininde ve-veya tek tek Arap ülkeleri ile Türkiye arasında Suriye merkezli küçük krizler yaşanacak. Çünkü Arap Birliği toplantısı öncesindeki tüm açıklamalar Arapların Suriye konusunda ‘geri dönüşü’ne atıf yaparken İran’ın Suriye’den çıkışı konusunu gündeme almayı erteledi.

 

Ancak açıklamalardaki Suriye’de Arap rolünün marjinalleştiği ve zayıfladığı sayfayı çeviriyoruz ve Arap rolünün daha etkili olduğu yeni bir sayfa açıyoruz, ifadeleri Türkiye açısından bir blok ile karşı karşıya olma riskinin ipuçlarını veriyor.

 

İran’ın Suriye’den çekilmesi konusunun Çin’in Suudilere verdiği salıkla askıya alan Arap devletlerinin yabancı güçlerden kastının Türkiye olarak karşımıza çıkması uzun sürmez. Zira Arap Birliği sözcülerinin ifade ettiği gibi Araplar henüz ABD ile yüzleşmeye hazır değil. Geçmişte de sık sık Türkiye’yi hedef alan Arap Birliği’nin ABD ile dengeyi korumak adına Suriye’deki Türkiye varlığına karşı daha sık ve sert açıklamalar yapması oldukça muhtemel.

 

Bu durumun Türkiye’nin terörle mücadele konseptiyle sürdürdüğü güvenlik operasyonlarına karşı bir blok oluşturması oldukça olası.  Ne var ki Türkiye’nin Suriye’den hızla çekilmesi Şam yönetiminin de tercih edeceği bir durum gibi görünmüyor.

 

Astana ve Moskova süreçleri üzerinden Türkiye ile yeniden bir diyalog zemini yakalayan Esed rejiminin terör örgütü YPG’nin elinde tuttuğu bölgeleri geri alacak gücü yok. Keza Suriye’deki ABD varlığına karşı da askeri bir tavır geliştirebilecek durumda değil. Benzeri bir durum Moskova için de geçerli. Moskova Suriye’de ABD ile direkt olarak karşı karşıya gelmektense Ankara’nın ABD’yi zorlayıcı operasyonlarına göz yummayı tercih edecektir. Bugüne kadar olan da kısmen buydu.

 

Bu konular dışında Türkiye için de Suriye’den hızla çekilmenin ağır ve uzun süren sonuçları olacaktır ve Türkiye terörizme karşı mücadele konusunda elindeki en önemli kartlardan biri olan “mültecilerin geri dönüşünü sağlamak için güvenli bölgeler inşa etmek amacıyla YPG bölgelerine yönelik operasyonlar düzenleme” zeminini kaybedecektir. Bu durum hem mültecilerin geri dönüşü konusunu hem de YPG konusunun Türkiye adına çözümsüz kalması demek olacak ve Ankara güney sınırı boyunca iki temel sorunla yurtiçinde mücadele etmek zorunda kalacaktır.

 

Türkiye, Çin’in Kuşak-Yol projesinin alt katmanlarını düzenlemek amacıyla Arap devletlerini bir şekilde İran ve Suriye konusunda hizaya çekerken Suriye’de hızlı sonuçlar almak için diplomatik ve askeri adımlarını sıklaştırmak zorunda kalabilir.

+ There are no comments

Add yours