Nükleer Anlaşmada Gelinen Son Nokta: Teklifler ve Beklentiler

0 Shares

İran ve ABD arasında 2015 yılında “Kapsamlı Ortak Eylem Planı” (JPOA) adı altında imzalanan ve 2018 yılında Amerikan Başkanı Donald Trump’ın tek taraflı çekilmesiyle iki ülke arasındaki bağların tamamen kopmasına neden olan nükleer anlaşma ile ilgili şimdiye dek herhangi bir adım atılamadı. İran iki senelik bir bekleyişin ardından kademeli olarak nükleer anlaşmadan çekileceğinin sinyallerini verdi. Her fırsatta yaptırımların kaldırılması ve ilk adımı anlaşmadan çekilen ABD’nin atması gerektiğini söyleyen Tahran yönetimi, zaman içerisinde uranyum zenginleştirme faaliyetlerini arttırmakla kalmadı, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nın (NPT) Ek Protokolü’nden de ayrıldı. Bu bağlamda İran’daki reformistlerin nükleer anlaşmayı yeniden çabaları sekteye uğradı. Zira seçim çalışmaları sırasında İran ile nükleer anlaşmaya dönüleceğini belirten ve Trump’ın söz konusu anlaşmadan çekilmesini büyük bir başarısızlık olarak nitelendiren Amerika’nın yeni başkanı Joe Biden, meseleye oldukça temkinli yaklaştı. Bu nedenle Biden’ın göreve başlamasından bu yana ABD-İran ilişkilerinde beklenilen düzeyde bir ilerleme kaydedilemedi. Her ne kadar göreve geldiği Ocak ayı içerisinde nükleer anlaşmanın mimarlarından olan İran’daki ve İran diasporasındaki muhalifleri rahatsız eden bir ismi, Robert Malley’i, İran Özel Temsilcisi olarak atasa da ve üst düzey Amerikan yetkililer de her fırsatta yeniden müzakerelere açık olduklarını dile getirseler de anlaşmaya dair herhangi bir kazanım elde edilemedi. Dolayısıyla masaya olabildiğince güçlü oturmanın ve İran’ı Trump yönetiminin küstürdüğü Avrupalı partnerleri ve bölgesel ortaklarıyla çevreleyerek etkisiz hale getirmenin hesaplarını yapan Biden yönetimi, sanılanın aksine Obama yönetiminin devamı niteliğinde hareket etmedi.

Gerilim Nasıl Tırmandı?

Bu süreçte İran’daki nükleer çalışmalarıyla bilinen bilim insanı Muhsin Fahrizade’nin suikaste uğraması, ardından “Yaptırımların Kaldırılması ve İran Halkının Çıkarlarının Korunması İçin Stratejik Eylem Planı Yasası”nın muhafazakarların çoğunlukta olduğu parlamentodan ve Anayasayı Koruyucular Konseyi’nden geçirilmesi, buna bağlı olarak nükleer anlaşma ile 3,67 olarak sınırlandırılan uranyum zenginleştirme seviyesinin en az %20’ye çıkarılması ve son olarak 23 Şubat’a kadar özellikle petrol ve bankacılık sektöründeki yaptırımların kaldırılmaması halinde İran’ın Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’nın Ek Protokolü’nden çekileceğini söylemesi gerilimi tırmandırdı. Aynı dönemde sahada da önemli gelişmeler oldu ve İran destekli Şii milislerin Erbil’deki Amerikan üslerine saldırmasının ardından Amerika Şii milislere yönelik bir operasyon gerçekleştirdi. Bu, yeni Amerikan yönetiminin Ortadoğu’ya gerçekleştirdiği ilk saldırıydı. Gelişmeler üzerine Rafael Mariano Grossi Tahran yönetimi ile görüştü ve İran’ın nükleer tesislerine yönelik denetimleri sınırlandıran ancak 3 ay süreyle denetimlerin devamını taahhüt eden bir anlaşma imzalandı. Bu da Ruhani’nin giderayak müzakere seçeneğinin askıya alınmasını engellemeye çalıştığının ve kariyerini başarısız bir anlaşma ile noktalamak istemediğinin göstergesi. Ancak söz konusu anlaşma nedeniyle meclis, kendisini ve ekibini suçladı. Milletvekilleri anlaşmanın yukarıda adı geçen yasaya aykırı olduğunu savunarak iptalini talep etti.

Biden Yönetiminden “Geniş Kapsamlı Bir Anlaşma” Hamlesi

Görünen o ki hem Şubat ayında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) ile imzaladığı anlaşmanın süresinin Mayıs ayında dolacak olması hem de Haziran ayında gerçekleşecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşması Biden yönetimini harekete geçirmiş durumda. Bu nedenle Amerikan yetkililer verilebilecek bazı tavizleri gözden geçirmeye başladı. Ancak Şubat ve Mart aylarında karşılıklı olarak verilen mesajlardan anlaşıldığı üzere ABD’nin yeni bir müzakere süreci ile amaçladığı şey yalnızca İran’ı nükleer anlaşmaya döndürmek değil onun füze programının ve bölgedeki askeri unsurlarının sınırlandırılmasına hatta insan hakları ihlallerinin de gündeme gelmesine olanak sağlayan geniş çaplı bir diplomasi yürütmekti. Bu politika, Temsilciler Meclisi’nin Demokrat (70) ve Cumhuriyetçilerden (70) oluşan 140 üyesinin Dışişleri Bakanı Anthony Blinken’a gönderdiği mektup ile de şekillendi. Zira mektupta Biden yönetiminden İran ile “terörle mücadele” ve “balistik füze” konularını da içeren “geniş kapsamlı bir anlaşmaya” varması istenmişti. Bu noktada ABD, Avrupalı yetkililerle beraber gayriresmi görüşmelerin başlatılması için bir adım attıysa da İran tarafından bu istek reddedilmişti. Yine bu yılın başlarında İran’ın %20’ye yükselmiş uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurması karşılığında dondurulmuş varlıklarının bir kısmına erişim sağlanabileceği teklifi de kabul görmedi. İran, ABD’nin tüm yaptırımları kaldırması halinde zenginleştirme faaliyetlerini bir ay süreyle durdurabileceğini duyurdu, ancak bu ABD’nin istediği bir çözüm değildi.

Tahran Yönetimi Süreci Nasıl Okuyor?

Sözgelimi Amerika’nın anlaşmaya dönme çabaları yaptırımlar kalkmadığı sürece İran için pek bir anlam ifade etmiyor. Uzun yıllardır devam eden yaptırımlar İran’da bir kalkınma modeli olarak “direniş ekonomisi”ni meydana getirdi. Bu model Trump’ın “maksimum baskı” stratejisini sürdüren Biden döneminde de kullanılmaya devam etti. Öte yandan koronavirüs salgının patlak vermesiyle yaptırımlar İran halkı için daha yıkıcı bir hal aldı ve politika yapıcılar içeride “direniş ekonomisi” ile “Doğuya Bakış” politikalarını güçlendirdi.  Yaptırımların etkisini Rusya ve Çin ile ekonomik-stratejik iş birlikleri kurarak hafifletmeye çalışan İran’ın bu konudaki son girişimi Çin ile 25 yıllık Kapsamlı İş Birliği Anlaşması imzalamak oldu. Devrim Rehberi Ayetullah Hamaney’in yakın zamanda devlet yetkililerine “politikalarınızı yaptırımların kaldırılması üzerine bina etmeyin” şeklindeki uyarısı, İran’ın önümüzdeki süreçte de geri adım atmayacağının, en azından yaptırımların bir kısmının kaldırılması yönündeki kararlı tavrını sürdüreceğinin göstergesi.

 

Hamaney, Nevruz münasebetiyle yaptığı konuşmada “İran’ın anlaşmaya dönmek için acelesi yok” demişti. Ruhani ise çarşamba günü gerçekleşen kabine toplantısında ABD’nin anlaşmaya dönüş adına ciddi bir çaba sarf etmediğini ve şimdiye dek sözlerin eylemlere dönüşmediğini ifade etti. Anlaşmanın yeni bir müzakere gerektirmediğini ve ABD açısından anlaşmaya dönmenin çok kolay olacağını sözlerine ekleyen Ruhani, olası bir geri dönüşte kendilerinin de bazı vidaları sökmek için – gelişmiş santrifüjleri işaret ederek – yalnızca birkaç dakikaya ihtiyaç duyacaklarını belirtti.[af] Rouhani: ‘No serious efforts’ from US to revive nuclear deal [/af]

Çin Faktörü

Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, çarşamba gecesi sosyal medya platformu Clubhouse’ta katıldığı bir yayında ABD’nin teklifinin kabul edilemez olduğunu ve Başkan Biden’ın Donald Trump ile aynı politikaları sürdürdüğünü söyledi.  Geçici adımların atılmasına karşı olmadıklarının ancak önce ABD’nin taahhütlerini yerine getirmesi gerektiğinin altını çizdi. Çin ile yapılan 25 yıllık anlaşmaya da değinen Zarif, bunun ne bir sözleşme ne de bir anlaşma olduğunu, her iki tarafa da herhangi bir yükümlülük getirmediğini belirtti. (Ancak bu siyasi boşluk anlaşmanın meclisin onayından geçmesini engellemişti.) Ayrıca Çin’in gelecekte dünyanın büyük bir gücü olacağından, bu nedenle Çin ile iyi ilişkiler geliştirmenin gerekliliğinden bahseden Zarif, bu durumun diğer ülkelerle ilişkileri geliştirmeye engel olmadığını ifade etti. Sözlerine İran için en iyi yolun Çin ile 25 yıllık anlaşma imzalamak, nükleer anlaşmaya dönmek ve Ekonomik Kalkınma ve İş birliği Örgütü (OECD) bünyesindeki Mali Eylem Görev Gücü (FATF) şartlarını sağlamak olduğunu ekledi.[af] Iran’s foreign minister gets personal in candid ‘Clubhouse’ Q+A [/af]

 

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price Price da aynı gün verdiği demeçte, İran ve Çin arasında imzalanan Kapsamlı İş Birliği Anlaşması’yla ilgili açıklamalarda bulundu. Çin ile ilişkilerin rekabet üzerinden tanımlandığını ancak bazı durumlarda taktiksel olarak ortak hareket edebildiklerini, bunun örneklerinden birinin de İran olduğunu ve Çin’in bilindiği üzere İran’ın nükleer programının kısıtlanmasında kendileriyle iş birliği yaptığını belirtti.[af] US sees common interest with China on Iran [/af] Dolayısıyla Biden yönetimi fevri bir çıkış sergilemek yerine ihtiyatlı tavrını korumayı tercih etti. 

Müzakere Seçeneği Yeniden Gündemde

İran uranyum zenginleştirmeye devam ederken ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine az bir zaman kalmışken bu hafta kulislerde Amerikan yönetiminin yeni bir teklif sunmaya hazırlandığı konuşulmaya başlandı. Bu bağlamda üst düzey bir yetkili, diplomatik görüşmelerin yeniden başlatılması noktasında istekli olduklarını, konuyla ilgili olarak Avrupalı ortaklarıyla görüştüklerini, yaptırımların bir kısmının kaldırılması karşılığında İran’ın gelişmiş santrifüj kullanımını ve %20 oranındaki zenginleştirme faaliyetlerini durdurmasını öngören bir teklif taslağı üzerinde çalıştıklarını aktardı.[af] U.S. tries to break Iran nuclear deadlock with new proposal for Tehran [/af]  Teklif, Tahran yönetimi tarafından süratle reddedildi. İran’da üst düzey bir yetkili Press Tv’ye yaptığı açıklamada %20 oranında uranyum zenginleştirmenin nükleer anlaşmanın (JPOA) 36. Maddesine[af] Joint Comprehensive Plan of Action, Vienna, 14 July 2015  [/af]  uygun olduğunu hatırlattı ve ancak ABD’nin tüm yaptırımları kaldırması halinde durdurulacağını ifade etti.[af] Iran to stop 20% enrichment only if US bans lifted: Source tells Press TV  [/af]

 

3 Nisan itibariyle yaşanan gelişmeler ise müzakere seçeneğinin geleceği açısından oldukça önemli. Bu gelişmelerden birincisi Çin, Fransa, Almanya, Rusya ve İngiltere ile İranlı üst düzey yetkililer arasında yapılan ve nükleer anlaşmaya dönüş seçeneğinin ele alındığı video konferans görüşmesi ve bu görüşmeden, İran’a uygulanan yaptırımların kaldırılmasına dair Viyana’da gerçekleşmesi planlanan yeni bir toplantı kararı çıkmasıydı. İkincisi ise İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi’nin sosyal medya platformu Clubhouse’da nükleer anlaşma ve müzakerelere ilişkin açıklamalarda bulunması oldu. Salihi, nükleer anlaşmadaki tıkanıklığın aşıldığını, ilk adımı kimin atacağı konusundaki karışıklığın giderildiğini ve siyasi görüşmelerden teknik görüşmelere geçildiğini ifade etti. Ayrıca Gazeteci Negar Mortazavi’nin sorusuna yanıt olarak da İran’ın genişletilmiş nükleer faaliyetlerini (gelişmiş santrifüjleri kastederek) her an “dondurmaya” hazır olduğunu ve nükleer anlaşmaya tam uyum göstermesinin 2 ay gibi bir süreye tekabül edeceğini ekledi.

Sonuç Yerine

İran Kasım ayından bu yana nükleer çalışmalarını oldukça hızlandırdı. Yayınlanan İsrail ve Amerikan raporları, hatta üst düzey yetkililerin açıklamaları İran’ın 6 ay ile 1 sene içerisinde nükleer silah için gerekli olan uranyum seviyesine ulaşabileceğini gösteriyor. Bu noktada ABD için öncelikli hedef, İran’ın uranyum zenginleştirmesini ve gelişmiş santrifüjleri kullanmasını engellemek. Esasen öncelikli hedef bu olsa da genel olarak Biden yönetimi hem Avrupalı partnerlerin hem de bölgesel ortakların yardımıyla İran’ı çevreleyerek kontrol altında tutmak istiyor. Ancak bu süreçte Amerika’nın iç dinamikleri ve Transatlantik ilişkileri de oldukça etkili. Zira Biden yönetiminin bu denli temkinli olmasında ve şimdiye dek somut bir adım atmamasında ağırlığın iç politikaya verilmesinin, Avrupa’yla ilişkilerin onarılması ve Trump döneminde içi boşaltılan kurumların yeniden inşasıyla ilgilenilmesinin, pandemi sürecinin ve belki de en önemlisi Ortadoğu’ya olan ilginin azalıp Rusya ve Çin gibi “asıl” tehlike olarak görülen ülkelere odaklanılmasının rolü olduğu söylenebilir. Bu, Biden’ın yaptığı son basın toplantısında Ortadoğu ve İran özelinde herhangi bir açıklama yapmamasından da anlaşılabilir. Ancak yine de İran’ın Ortadoğu’da Amerika için her zaman önemini muhafaza eden ve kontrol altında tutulması gerektiğine inanılan bir ülke olduğu açıktır.

 

Son gelişmeler ışığında tarafların müzakere seçeneğine yeşil ışık yaktıkları bir gerçek ancak anlaşmaya dönüş için henüz erken. Viyana’da gerçekleşmesi planlanan görüşmelerde İranlı ve ABD’li yetkililerin kat’i surette karşı karşıya gelmeyeceği açıklansa da yeni bir eşikten geçildiği de ortada. Bu aşamada karşılıklı olarak ne derece taviz verileceği ve İran’ın hangi yaptırımların kaldırılması karşılığında uranyum zenginleştirme oranında bir değişikliğe gideceği merak konusu. İran’ı sadece ekonomik anlamda değil özellikle pandemi sürecinde sağlık, sivil havacılık ve tarım sektörlerinde de zorlayan yaptırımların sürdürülmesi uluslararası kamuoyunda Amerika’nın elini zayıflatan bir silah olarak görülüyor. Öte yandan reformistlerin ortada bir meclis kararı varken en azından yaptırımların bir kısmı kaldırılmadan ilk adımı atmaları veya müzakerelere başlamaları imkansıza yakın. Bu durumda süreç Amerika’nın değil İran’ın lehine ilerliyor gibi görünüyor.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *