Sistemik Fırsatlardan Bölgesel Zorluklara: Çin’in Orta Doğu Politikası

0 Shares

Ortadoğu’da devletlerin iç işlerine karışmama şiarı ve ‘sıfır düşman’ politikası ile hareket eden Çin, uzun yıllar boyunca kendi ekonomik çıkarlarına odaklanan ve bölgenin kaotik sorunlarından kaçınan çekingen bir diplomatik yaklaşımı takip etti. Ortadoğu’da sömürge sonrası düzenin çöküşü ile Çin’in küresel yükselişi ilginç bir şekilde ​​aynı zamana denk geldi. Küresel ölçekte ABD’nin hegemonyasında yaşanan aşınma Çin’e sistemik fırsatlar yaratırken aynı zamanda ‘Bir Kuşak Bir Yol’ gibi devasa altyapı projeleri ile bölgede kalıcı olabilmesinin de önünü açtı.

 

ABD’ye nazaran farklı bir büyük güç profili çizen Çin, yukarıdan dikte edici bir şekilde değil tam aksine aşağıdan kalkınma yolu ile ‘bölgesel refahın inşasını’ kendisine bir hedef olarak belirlemiş durumda. Bu yazıda küresel rekabetin seyri bağlamında Çin’in Ortadoğu politikasını değerlendirecek ve Çin’in güvenlik kaynaklı bölgesel zorluklardan kaçınarak Ortadoğu’da kalıcı bir mevzi kazanıp kazanamayacağını tartışacağım.

Jeopolitik zorunluluklar ve enerji güvenliği

1949 yılında kuruluşundan bugüne Çin’in dış politikası Konfüçyen geleneğin de etkisi ile başka ülkelerin iç işlerine karışmaktan imtina eden bir karakter çizdi. Başbakan Zhou Enlai tarafından 31 Aralık 1953’te Hindistan hükümeti ile yaptığı bir toplantıda ortaya atılan “Barışçıl Olarak Bir Arada Yaşamanın Beş İlkesi” söz konusu karakteristiğin teorize edilmiş haliydi.[af] Ministry of Foreign Affairs, China’s Initiation of the Five Principles of Peaceful Co-Existence [/af] Çin dış politikasının tarihsel temelini oluşturan ‘beş ilke’ Birleşmiş Milletler Tüzüğünün temeli olan Westfalyan düzenin de detaylandırılmış bir kabulü idi aynı zamanda[af] Chass W. Freeman, The Middle East and China, Middle East Policy Council [/af].  

 

Çin’in Ortadoğu ile tanışması İsrail-Filistin geriliminin tam ortasına denk geldi. Bu noktada hararetli bir şekilde Filistin’i destekleyen Çin, bölgede bulunan monarşiler ve İsrail tarafından uzun süre yadsınmasına neden oldu. Daha sonra ABD’nin SSCB’yi çevreleme çabaları, Kore Savaşının yaşanması ve ardından Ortadoğu’da benzer amaçlarla kurulan CENTO gibi örgütlenmeler Çin’in Ortadoğu ile olan iletişimini sekteye uğrattı. 1985 yılına kadar Çin ile Orta Doğu ülkeleri arasındaki toplam ticaret hacmi sadece 1,7 milyar dolardı[af] Xiaodong Zhang, China’s Interests in the Middle East: Present and Future, Middle East Policy Council [/af].

 

Çin’in bölge ölçeğindeki diplomatik hedefleri, Arap uluslarının ya da o dönem popüler olan kavram ile söylersek Üçüncü Dünya’nın güvenini kazanmak, Batı ve Doğu bloklarının dayattığı izolasyonu kaldırmak ve emperyalizme karşı uluslararası bir cephe kurmaktı. Çin, 1988’de Filistin’i tanıyan ilk ülkelerden biriydi. Arap ülkeleriyle yakın ilişkilerine zarar verme korkusuyla 1992’ye kadar İsrail ile resmi diplomatik ilişkiler kurmadı[af] Sheryl Wudunn, Israel-China Relations Nearly Official, NYT [/af]. Dolayısıyla Çin, Ortadoğu’da genellikle bölge ülkelerinin iç işlerine karışmayan, dış politikası temel olarak ekonomik ve ticari bağlantılar kurup genişletmek üzerine kurulu pragmatik bir formül üzerinden ilerledi. Bölgeye yaklaşımını belirleyen temel unsur enerji ithalatına olan bağımlılığı olurken aynı zamanda Ortadoğu’nun Afrika ve Avrupa’ya açılan kapı pozisyonunda olması Çin açısından jeopolitik zorunlulukların görülmesini sağladı. Bu zorunluluk bölgedeki ağırlığını arttırması ile sonuçlanırken aynı zamanda iç işlerine karışmama prensibi sayesinde İran, Suudi Arabistan ve İsrail ile aynı anda stabil ilişkiler kurmayı başardı.

 

Çin özellikle Arap Baharı sonrası yaşadığı şok ile beraber Ortadoğu’ya olan yaklaşımını kapsamlı bir şekilde revize etti. Büyük yatırımlarının olduğu Libya’nın kaybedilmesi ve iyi anlaştıkları Mısır’da mukim Mübarek rejiminin devrilmesi Çin’in bölgedeki kaygan politik zemin ile ilgili hazırlıksız olduğunu göstermiş ve kademeli olarak daha aktif bir yaklaşıma yönelmesine yol açmıştır[af] Gedaliah Afterman, China’s growing interest in the Middle East, The Interpreter [/af]. Çin bölgede bir yandan İran ile dört yüz milyar doları bulduğu söylenen kapsamlı anlaşmalar yapmaya hazırlanırken[af] Farnaz Fassihi ve Steven Lee Mayers, Defying U.S., China and Iran Near Trade and Military Partnership, NYT [/af] diğer yandan Suudi Arabistan’a nükleer tesislerin yapımında yardımcı olabilecek[af] Mark Mazzetti, David E. Sanger ve William J. Broad, U.S. Examines Whether Saudi Nuclear Program Could Lead to Bomb Effort, NYT [/af] kadar pragmatik bir esnekliği gösterebilmektedir.

 

İran ile yapılan on sekiz sayfalık taslak anlaşma, Çin ve İran’ın ulaşım, enerji altyapısı ve telekomünikasyon sektörlerini iyileştirmek için 400 milyar dolara varan yatırım öngörürken, aynı zamanda Çin’in daha ucuz enerjiye erişebileceği 25 yıllık bir proje üzerinde çalıştıklarını gösteriyor[af] Tom Hussain, What is behind the hype about the new Iran-China partnership?, Aljazeera [/af]. Söz konusu taslak anlaşmanın ayrıntıları hala gizemini korusa da İran Dışişleri Bakanı Zarif’in yakın bir zamanda Pekin’i ziyareti ve Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin yaptığı açıklama, ilişkilerin yoğun bir şekilde devam ettiğini gösteriyor. Wang Yi yaptığı açıklamada, Pekin’in Tahran’a olan desteğini yinelerken Ortadoğu’da gerilimin azaltılması için yeni bir forum çağrısında bulundu. Görüşmede İran ile 2015 yılında yapılan nükleer anlaşmaya da vurgu yapıldı. Ayrıca Wang, yapılacak bir bölgesel foruma girmenin ön şartı olarak Trump yönetimi tarafından terk edilen İran nükleer anlaşmasına destek verilmesi gerektiğini belirtti. Önümüzdeki dönemde Çin’in İran ile ilgili nasıl bir diplomatik tavır takınacağını göstermesi açısından önemli bir gösterge.

Bir inşa çabası olarak ‘Kuşak ve Yol’un etkileri

İran ile yapılan anlaşma bir kez daha gösterdi ki Çin açısından Ortadoğu stratejik ve jeopolitik değeri çok yüksek olan bir bölge. Çin’in bölgeye yönelik ilk ciddi strateji belgesi 2016 yılında yayınlanan Arap Politikası Belgesi (Arab Policy Paper)[af] Full text of China’s Arab Policy Paper [/af] olarak göze çarpıyor. Arap Politikası Belgesi, Çin’in “kazan-kazan tarzı bir iş birliğini barındıran yeni bir uluslararası ilişkiler türüne” dayalı daha agresif bir katılım göstermesi için gereken tarihi, stratejik ve ekonomik mantığı ortaya koyuyor[af] Geoffrey Aronson, Çin’in Ortadoğu Vizyonu, AlJazeera Turk [/af]. Bununla beraber Çin şu anda Orta Doğu’dan en fazla petrol ithal eden ülke ve bölgeye en fazla mal ihraç eden konumunda. 2016 yılında Cibuti’de Yemen’e çok yakın bir pozisyonda ilk yabancı askeri üssünü inşa ettiğini hatırlatalım[af] Andrew Jacobs ve Jane Perlez, U.S. Wary of Its New Neighbor in Djibouti: A Chinese Naval Base, NYT [/af]. Dolayısıyla ilişkiler başta ekonomik olmak üzere diplomatik ve şimdilik seyrek olsa da askeri alanda yoğunlaşmaya devam ediyor.

 

Bölgesel sorunlarla son zamanlarda daha fazla ilgilenen Çin, 2016 yılında Suriye krizi ile ilgili özel bir elçi de atadı[af] Lily Hindy, A Rising China Eyes the Middle East, The Century Foundation [/af]. Çin’in ayrıca bölgeye silah satışında da hatırı sayılır bir düzeye geldiğini belirtmek gerekiyor. Özellikle insansız hava araçları konusunda öncü bir rolü olduğunu söylemek mümkün. Hatta Suudi Arabistan ile insansız hava aracı üretecek bir fabrika konusunda 2017 yılında bir anlaşma bile yapılmıştı[af] Minnie Chan, Chinese drone factory in Saudi Arabia first in Middle East, SCMP [/af]. 2013’te Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Netanyahu, birlikte hızla arka arkaya Çin’i ziyaret etti ve Çin Devlet Başkanı Xi, iki ülke arasındaki çatışmayı sona erdirmek için dört aşamalı bir plan sundu[af] Michal Shmulovich and AP, China unveils peace plan based on 1967 lines, Times of Israel [/af]. Ayrıca sorunun çözümü için 2014’te beş maddelik bir plan ortaya konuldu[af] China Raises Five-Point Peace Proposal on Settling Israel-Palestine Conflict,” Ministry of Foreign Affairs of the People’s Republic of China, August 4, 2014 [/af]. Hiçbiri ilerlemedi ancak Çin’in bölgenin sorunları ile ilgilenmeye niyetli olduğunun örtük de olsa beyanı gibiydi.

 

Şimdiye kadar Çin diplomasisinin en önemli sınavı geniş çapta övülen ancak itici gücü pek olmasa da İran nükleer anlaşmasına yol açan P5 + 1 müzakerelerindeki rolüydü. İran ile ilişkileri ne kadar iyi ise Suudiler ile de bir o kadar yoğun ilişkiler kurabilen Çin’in 2018’de Suudi Arabistan, BAE ve İsrail ile birleşik ticareti, İran’la ticaretinden üç buçuk kat daha fazlaydı. Diğer yandan geçen yıl Suudi Arabistan, Çin’in en büyük petrol tedarikçisi oldu[af] Puneet Talwar, China Is Getting Mired in the Middle East, Foreign Policy [/af]. Çin’in bölgeye yönelik esnek bir strateji izlemesinin altında yatan en önemli nedenlerden birisi Bir Kuşak Bir Yol projesinin olası istikrarsızlıklardan minimum seviyede zarar görme isteğini gösteriyor. Bu proje Çin’i Asya, Avrupa ve Afrika’daki büyük pazarlara ekonomik olarak bağlamayı ve Çin’in uzun vadeli enerji kaynaklarını daha güvenli hale getirmeyi amaçlıyor.

 

Kuşak ve Yol konusunda üst düzey bir diplomasi yürüten Çin Devlet Başkanı Xi Jinping, 2016 yılında Kahire’de yaptığı konuşmada gelişme eksikliğine vurgu yaparken sorunların çözümü için ‘barışçı bir kalkınmaya’ işaret ediyordu[af] Xi Jinping, President Xi’s Speech at Arab League Headquarters: Full Text, China Daily [/af]:

 

“Buradaki insanlar daha az çatışma ve ıstırap, daha fazla barış ve haysiyet istiyor. Zorlukların üstesinden gelmenin anahtarı, gelişimi hızlandırmaktır. Orta Doğu’daki kargaşa, gelişme eksikliğinden kaynaklanıyor ve nihai çözüm, herkesin iyiliğine dayanan gelişime bağlı olacak. Orta Doğu’da bir vekil aramak yerine, barış görüşmelerini teşvik ediyoruz. Herhangi bir etki alanı aramak yerine, tüm tarafları Kuşak ve Yol Girişimi için dostluk çevresine katılmaya çağırıyoruz.”

 

Kuşak ve Yol projesi konusunda hassas olan Çin, bölgede yaşanan istikrarsızlıkları da kapsamlı bir şekilde hesap ederken özellikle ‘hatlar’ konusunda alternatifler geliştirmeyi de ihmal etmiyor. Örneğin Akdeniz’e garantili erişimi sağlamak için geliştirmekte olduğu alternatif kara yolu, İsrail’de Kızıldeniz’deki Eilat’tan Akdeniz’deki Tel Aviv’e kadar uzanması planlanan Kızıl Med isimli yüksek hızlı bir demiryolu projesi[af] Nicholas Lyall, “Can China Remake Its Image in the Middle East?” [/af]. “Kızıl Med” projesinin nedenlerinden birisi de Hüsnü Mübarek’in devrilmesinden sonra Çin gemilerinin Süveyş Kanalı’nı kullanma yeteneğinin azalması olarak açıklanabilir. Kuşak ve Yol açısından Ortadoğu çok önemli ve dolayısıyla alternatif hatlar ile projenin güncelliği sürekli korunuyor. Özellikle bölgedeki enerjinin transferi konusunda projeye büyük bir hassasiyet gösteriliyor. Hatta bazı yorumcular Kuşak ve Yol’un gerçek hedefinin Ortadoğu ve Afrika’nın doğal kaynakları olduğu noktasında hemfikir[af] Andrea Ghiselli, China and the Middle East: Growing Influence and Divergent Perceptions, Middle East Institute [/af]. Öte yandan Çin, Ortadoğu’da başarılı olmanın anahtarı olarak Arap Politika Belgesinde belirtildiği gibi “Üretim Kapasitesi Üzerine İşbirliği” geliştirmenin de önemini anlamış durumda. Dolayısıyla bölgede projeleri uygulamak için sadece Çin emeğini ihraç etmekten ziyade yerli halk için de iş üretmek zorunda[af] Nicholas Lyall, “China in the Middle East: Past, Present, and Future” [/af].

 

Benzer bir çaba Afrika’da başarılı olmuş gibi gözükürken Ortadoğu’da da başarılı olabilir mi bunu zaman gösterecek. Pekin şu anda Ortadoğu’daki en büyük yabancı yatırımcı ve Bahreyn dışındaki tüm Körfez ülkeleri ile stratejik ortaklıklar imzalamış durumda. Yatırımların çoğu geleneksel ABD müttefiklerine giderken birçoğunun da Çin askeri teknolojisinin istekli müşterileri olduğunu belirtmek gerekiyor[af] Jamil Anderlini, “China’s Middle East Strategy Comes at a Cost to the US.” Financial Times [/af]. Bu arada not etmekte yarar var. Temmuz 2018’de Çin-Arap Devletleri İşbirliği Forumu’nda Pekin, bölgenin güvenlik ve insani sorunlarıyla mücadele etmek için ekonomik kalkınmadan yararlanmayı planladığını vurgulayarak Arap dünyasıyla ilişkisini “stratejik ortaklığa” yükseltti[af] Nicholas Lyall, “China in the Middle East: Past, Present, and Future” [/af].

ABD-Çin rekabetinin seyri ve Çin’in Ortadoğu tahayyülü

Ortadoğu’da ABD’nin nüfuzunun hem bölgesel müttefikler hem de ABD’li politikacılar tarafından sorgulandığı bir zamanda, Çin’in etkisi Orta Doğu’da hızla artıyor[af] Jamil Anderlini, “China’s Middle East Strategy Comes at a Cost to the US.” Financial Times [/af]. Bu aynı zamanda ABD-Çin arasında son zamanlarda keskinleşen rekabet açısından da büyük önem taşıyor. ABD, Ortadoğu’dan askerlerini çekmenin yollarını ararken Çin, devasa ölçekli projeleri ve bölge ülkelerinin zayıf altyapılarına verdiği güçlü finansal destek ile kalıcı olmanın yollarını arıyor. Bunun yanında bugüne kadar bölgenin politik meselelerinden uzak duran Çin, İran ile ciddi bir ortaklık kurarak, diğer bölgesel ortakları kızdırmakla birlikte karmaşık güvenlik ve siyasi meselelerle uğraşma riskini de alabilir[af] Puneet Talwar, China Is Getting Mired in the Middle East, Foreign Policy [/af].

 

Konu ile ilgili bir başka örnek ise 27 ve 28 Kasım 2019 tarihlerinde Pekin’de düzenlenen Orta Doğu Güvenlik Forumu olarak gösterilebilir. Bu forum da Çin’in Ortadoğu ile ilgili yaklaşımı açısından önemli işaretler barındırıyor. Söz konusu forumda Ortadoğu’dan katılım gösteren temsilcilerin çoğu ABD’yi eleştirirken  tek taraflı, hegemonik ABD baskısından kaynaklanan adaletsiz bölgesel düzene son vermenin gerekli olduğu savunuldu. Yine aynı forumda Çin, Ortadoğu için “yeni bir fikir” ortaya koyduğunu, “bölünmeler ve çatışmalardan ziyade” kalkınma felsefesini sürdürmenin öneminin altını çizdi[af] Wang Jin, Can China’s ‘New Idea’ Work in the Middle East? [/af].

 

Çin tarihsel olarak bakıldığında Ortadoğu’da düşük profilli bir rol oynamıştır ancak son zamanlarda yapılan tartışmalar batıya yönelik ilginin arttığını gösteriyor. Çinli siyaset bilimci Wang Jisi, ABD doğuya dönerken, Çin’in de batıya yürüyüş şeklinde stratejik bir planı olmalı[af] Beibei Bao, Charles Eichacker Ve Max J. Rosenthal, Is China Pivoting to the Middle East?, The Atlantic [/af] diyor. Çin’in inancı, Orta Doğu’nun odağını ekonomik kalkınmaya yeniden çevirmenin, bölgenin kaotik özelliği haline gelen gerilimleri hafifletmede dönüştürücü bir etkiye sahip olacağı şeklinde. Geçmişteki süper güçlerin deneyimlerine bakıldığında Çin’in diplomatik ve güvenlik angajmanlarını artırması Orta Doğu’da tarafsız bir konumu sürdürmekte zorlanmasına neden olacaktır. Ortadoğu, ABD’nin kurguladığı bir güvenlik planlaması eşliğinde inşa edilmiştir ve İsrail’in güvenliğini ön planda tutan bir yaklaşıma sahiptir. Buna karşılık Çin ise son dönemde ortaya koyduğu pratik anlayışla “kalkınma yolu ile ortaya konulacak bir barışın” bölgede kalıcı bir mevzi elde etme noktasında daha işlevsel olacağını düşünüyor.

 

Çin’in bölgedeki çatışma noktaları ile ilgili ‘arabulucu’ rolü giderek artmakta ancak ortaya çıkan pratik sonucun şiddet tehdidi veya uygulamasının azaltıldığı Galtungyan bir “negatif barış”ı işaret ettiği görülüyor[af] Guy Burton, Negative Peace’? China’s Approach To The Middle East, WoTR [/af]. Çin, Ortadoğu ülkelerine üstü kapalı bile olsa güvenlik garantisi vermemekte ve ABD, Rusya veya diğer büyük güçlere askeri bağımlılığın dengelenmesi ya da bu konuda rekabet edilmesi hususunda herhangi bir arzuya da sahip değil. Daha çok şiddetin azaltılması ve bölgede ekonomik menşeli hareketliliğin sürmesi birincil hedefi. Çin, Ortadoğu’da uzun bir süredir devam ettirdiği “bekle ve gör” politikasını ‘nüfuz’ amaçlı siyasetinin merkezine konumlandırmıştır. Çin’e göre önemli olan karmaşık bir sosyal ve siyasal yapısı olan Ortadoğu ülkelerinde “hükmetmek” değil, ekonomik çıkarlar aracılığıyla bölgesel problemlerden kaçınarak kalkınma yolu ile barış inşasını sağlamaya çalışmaktır. Diğer yandan Çin, Ortadoğu’da altyapı açısından sağladığı kalkınma fırsatı ile ABD’den boşalan mevzilere yerleşme umudu içerisindedir.

 

ABD’nin küresel ölçekte yaşadığı hegomonik aşınma ve Ortadoğu’dan asker çekmeye dönük eğilimi Çin’in geleceğe dönük iştahını kabartmaktadır. Günümüze kadar sadece ekonomik bir yardımcı rolüne bürünen Çin, 2015 yılında Akdeniz’de yapılan ortak Rus-Çin tatbikatının ardından askeri açıdan da yüzünü göstermeye başlamıştır. 2019 yılında Umman Denizinde, Çin-Rus ve İran donanmalarının ortak tatbikatı Çin’in söz konusu alandaki ısrarına önemli bir örnek teşkil etmektedir. Sonuç olarak dünya derin ve kaotik bir değişim süreci içerisinde. Çok kutuplu bir dünyaya ve ekonomik küreselleşmeye doğru eğilim giderek yoğunlaşıyor. Diğer yandan dünya ekonomisi, jeopolitik değişkenlerin daha belirgin hale geldiği, bölgesel istikrarsızlıkların arttığı, geleneksel olmayan güvenlik tehditlerinin çoğaldığı yeni bir döneme giriyor. Yakın zamana kadar Ortadoğu’da herkesle dost olabilen ancak ‘müttefik’ olmaktan hassaten imtina eden Çin, eski Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’nin dediği gibi[af] John Calabrese, “China-Iraq Relations: Poised for a “Quantum Leap”?”, Middle East Institute [/af] bir ‘kuantum sıçramasına’ mı hazırlanıyor bunu zaman gösterecek.

One Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *