Kontrplak Ordusu

Bu yazı Irak ve Afganistan’da beş kez görev yapmış eski bir Deniz ve istihbarat subayı Elliot Ackerman tarafından The Atlantic sitesinde The Plywood Army adı altında 17 Ağustos tarihinde yayımlanmıştır. Acta Fabula tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir.

ABD kuvvetleri Afganistan’a gelmesinden on yıl sonra bile Birleştik Müşterek Özel Harekat Görev Gücü’nün karargahları kontrplaktan yapılmaya devam ediyordu. Amerikan askerlerinin barındığı çoğu diğer binalar gibi. Beton binalar yapmak için kaynaklar mevcutken neden yapmadık? 20 yıllık Afgan serüvenimizin herhangi bir aşamasında her zaman aklımızda bir iki sene içinde görev gücünün azaltılacağı ve ardından nihai bir çekilmenin olacağı vardı. Elbette Afganlar bunun farkındaydı. İran sınırı yakınında uzak bir karakolda görev yaptığım sırada, komutam altındaki özel operasyonlar birliği ile çalışan bir Afgan yüklenici, ne zaman kontrplak taşıyan uçak görse bizimle dalga geçerdi. “Savaşlar” derdi “kontrplakla kazanılmaz”.

 

Birçokları Afgan güvenlik güçlerinin dağılmasının, onların kağıttan bir ordu olduklarını kanıtladığını iddia etti. Bu tam olarak doğru değil. Bir kontrplak ordusu olduklarını kanıtladılar. İkisi arasındaki fark, bir zamanlar Taliban’la savaşabilen bir ordunun birkaç gün içinde nasıl çözüldüğünü açıklıyor.

 

8 Temmuz’da bir Beyaz Saray basın toplantısında Joe Biden’a Afganistan’ın Taliban tarafından ele geçirilmesinin kaçınılmaz olup olmadığı sorulduğunda, “Hayır, değil. Çünkü Afgan birliklerinin 300.000 iyi donanımlı askeri- dünyadaki herhangi bir ordu kadar iyi donanımlı- ve 75.000 Taliban gibi bir şeye karşı bir hava kuvveti var. Kaçınılmaz değil” demişti. Afgan güvenlik güçleri senelerdir Taliban’a karşı savaşıyor, kayıplar veriyor ve direniyorlardı. Hiçbir savaşma kapasitesi olmayan kâğıttan bir ordu bunu asla gerçekleştiremezdi. Sergiledikleri performans ABD ve koalisyon bünyesindeki diğer orduların on sene önce 150.000 olan mevcudiyetlerini bu sene 2.500’e düşürmelerine imkân tanıdı.

 

Ancak bu kuvvetler yine de görevi yerine getirme kabiliyetine sahip olmasına rağmen askere alma, yönetim ve liderlikte yapısal sorunları olan bir kontrplak ordusuydu. Afgan ordusu, tasarımı gereği, ulusal olarak toplamış bir güçtü; Afgan askerleri genellikle kendi vilayetlerinde savaşmıyorlardı. Başlangıçta, Afganistan’ın savaş ağalığı tarihi nedeniyle (bölgesel olarak toplanan bir ordunun aksine) ulusal olarak toplanan bir ordu oluşturma kararı, güçlü bölgesel aşiret bağlantılarına sahip bir Afgan ordusunun iktidarı tehdit edeceği fikriyle alınmıştı.

Ancak bu kararın dezavantajları da vardı. Afgan toplumunda sorumluluk duygusunun temelini oluşturan aşiret ve aile yapıları orduya aktarılamadı. Bu, askeri komuta zincirinde ciddi disiplin sorunlarına sebep oldu. Aynı zamanda bu durum, kontrgerilla operasyonları sırasında da problem yarattı. Mezar-ı Şerifli bir Tacik Afgan askeri Peştunların yoğun olarak yaşadığı Helmand’da savaşmak için görevlendirildiğinde kendisini bir Amerikan askeri kadar yabancı konumunda buldu. Aşirete ve bölgeye olan aidiyeti milli orduya entegre etmekte asla başarılı olamadık. Eğer bunu yapabilmiş olsaydık Afgan güvenlik güçleri çok daha güçlü bir temelin üstüne inşa edilmiş olurdu.

 

Afgan güvenlik güçlerinin ciddi biçimde zayıf olduğu yönetim ve liderlik alanlarında zafiyet birbiri ile yakından bağlantılıdır. Birçok Afgan birliğine danışmanlık yaptım ve yönetimdeki gevşekliklerinin (yanlış görev çizelgeleri ve eksik ekipman envanterleri gibi) ülkede yaygın olan yolsuzluğu nasıl beslediğini gördüm. Amerikalılar olarak çoğu zaman Afganistan’daki yolsuzluğu Afganların ahlaki çöküşüne bağlarken yolsuzluğu besleyen koşulları yaratmada kendi suç ortaklığımızı nadiren sorguladık. İşin en trajik yanı, Afganistan’dan çıkmak üzere olduğumuza dair sürekli olarak verdiğimiz mesajlar, güçlü konumlardaki Afganları hayatta kalmanın tek açık ve kesin yolu olarak yolsuzluğu (özellikle kişisel kazanç için kaynakların hortumlanmayı) benimsemeye teşvik etti. Yolsuzluk bir finansal acil durum planı haline gelmişti; makul bir Afgan’ın çocukları için güvenli bir gelecek sağlamak için yapacağı bir seçimdi bu.  Amerikalılar her yıl size Amerika’nın gelecek yıl çekileceğinin sözünü verse ve sonunda da ülkenin Taliban’a terk edileceğini bilseniz, hangi seçimi yapardınız?

 

Afgan güvenlik güçlerinin bozulması savaş alanından daha çok müzakere masalarında oldu. Herat’taki İsmail Han gibi önemli aşiret liderleri, daha kontrol ettikleri şehirlerde büyük savaşlar başlamadan Taliban’ın ilerleyişi karşısında ya savaşmadan teslim oldular ya da Taliban’la anlaşmaya vardılar. İyi eğitim ve iyi donanımlı Afgan ordusu oradaydı ancak siyasi liderlikten yoksun bir halde.

 

Afganistan’da bir deyiş var: Amerikalıların saatleri bizimse zamanımız var. Başkan George W. Bush’un 2003’te Afganistan’daki askerleri Irak’a yönlendirmeye karar verdiği günden bu yana, Amerika’nın bir ayağı hep kapıda oldu. Ne müttefiklerimizi ne de düşmanlarımızı saatlere ve zamana sahip olduğumuza ikna edebildik.  İşin tuhaf yanı, bu durum Afganistan’a kendimizi farklı bir şekilde konumlandırabilecekken daha fazla zaman harcamamıza sebep oldu. Keşke kontrplak yapmakta ısrar etmeseydik.

 

Başkan Biden’ın bu yılın başlarında ABD’nin Afganistan’dan tamamen çekileceğini açıklaması, Afganlar arasında güvenlik güçlerinin savaşmadan dağılmasına sebep olan manevi bir krize yol açtı. Sayısal ve maddi üstünlüğü ellerinde tutabilirlerdi ama biz gidince kendilerine olan inançları yok oldu.

 

Şu anda Afganistan’da gördüğümüz şey, yirmi yıl boyunca verilmiş olan yüzlerce kötü kararın birikimidir. Ancak bugün aklımdan çıkaramadığım şey ise kontrplak seçmiş olduğumuzdur.

 

+ There are no comments

Add yours