Kuşatma altındaki Dera’da ne oluyor?

Suriye’nin güneyindeki Dera kentinde yaklaşık iki aydır yaşananlar, 2011 yılından beri devam eden Suriye devriminin sembolü olan bu kenti yeniden gündeme getirdi. Esed rejimi, Rusya ve İran’a bağlı milis grupların Haziran-Temmuz 2018 döneminde kara ve hava saldırılarıyla muhalif gruplardan geri aldığı Dera kenti, bir kez daha rejimin kuşatma ve saldırıları altında.

 

Dera el-Beled olarak bilinen şehir merkezinin büyük kısmı muhaliflerin kontrolündeyken rejim ve Rusya’nın gerginliği azaltma anlaşmasını bozarak 2018 yılında başlattığı saldırıların ardından Dera el-Beled ve Dera’ya bağlı tüm beldeler, rejimin kontrolüne girmişti. Bu noktada ABD ve Rusya’nın ortak girişimleriyle ateşkes ilan edilse de rejim ve Rusya bu ateşkese de uymayarak saldırılarını sürdürmüş ve sonuçta bölgedeki Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) savaşçıları ve rejim arasında imzalanan anlaşmayla kent rejimin kontrolüne bırakılmıştı.

 

Söz konusu anlaşma Dera’nın mevcut durumunu düzenleyen ve bütün tarafların kabul ettiği bir anlaşma olmuştur. Buna göre, kentten çıkmak isteyen ÖSO savaşçıları ve siviller, sahip oldukları hafif silahları yanlarına alarak Suriye’nin kuzeyindeki İdlib’e gidecekti. Dera’da kalmak isteyen ÖSO savaşçıları ise hafif silahlar dışındaki bütün silahlarını teslim ederek, Rusya’nın garantörlüğünde Dera’da yaşamını sürdürecekti. Bu anlaşmanın ardından çok sayıda sivil ve ÖSO savaşçısı Halep ve İdlib kırsalındaki kamplara yerleşse de ÖSO’ya bağlı 5. Tugay, Dera’da kalmış ve kentin bazı bölgelerinde fiili olarak kontrolünü sürdürmüştür.

 

Anlaşmanın üzerinden geçen 3 yıllık süreçte çok sayıda eski ÖSO savaşçısı ya suikasta kurban giderek yaşamını yitirdi ya da rejim tarafından çeşitli gerekçelerle tutuklanarak akıbeti meçhul tutukluların arasına karıştı. Özellikle 5. Tugay savaşçıları başta olmak üzere bölgedeki bazı eski ÖSO savaşçıları ise Dera’da örgütlülüğünü kısmen koruyabildi. Esed rejimine bağlı kuvvetlerin, geçtiğimiz Haziran ayı sonlarından itibaren Dera’ya yönelik düzenlediği kara saldırılarına karşı koyan unsurların da bu savaşçılar olduğu tahmin ediliyor.

 

Taraflar arasında yaşanan çatışmalarda rejim militanlarının başarısız olması Suriye’de rejimin gücünün ne kadar azaldığının çarpıcı bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Zira, Haziran ayındaki ilk saldırılarda Dera’daki hafif silahlı muhalifler, 70’i aşkın rejim unsurunu esir almış ve hazırladıkları tuzaklarla çok sayıda militanı da öldürmüştü. Rusya’nın ise rejimin bütün çağrılarına rağmen son olayların başından itibaren duruma askeri anlamda bir müdahalede bulunmaması ve yalnızca arabuluculukla yetinerek, 2018 yılındaki anlaşmaya benzer bir tehcir anlaşmasına ulaşılmasına çalışması rejim açısından beklenmedik bir gelişme olarak görülüyor.

 

Kuşatma ve saldırıların sebebi

Dera’ya yönelik kuşatma, Esed rejiminin 26 Mayıs’ta gerçekleştirdiği başkanlık seçimlerinden kısa süre sonra başladı. Suriye muhalefetinin “tiyatrodan ibaret” dediği seçimlere Dera halkı da karşı çıkmış ve Deralılar seçimlerde oy kullanmamıştı. Rejim ise yıllardır süren savaşın ardından bu seçimlere meşruiyetini ispat etme fırsatı olarak yaklaşıyordu. Muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde seçimlere katılımın olmaması rejim açısından açıklanabilir bir durumken kendi kontrolünde bulunan Dera’nın seçimlere katılmayı reddetmesi üstelik seçimlerin yapıldığı gün Suriye devriminin başladığı el-Ömeri camii önünde kalabalık bir protesto eylemi düzenlenmesi, rejime güçlü bir mesaj gönderdi.

 

Bu mesaj, Suriye halkının bundan sonra Esed rejimini asla meşru kabul etmeyeceğini açıkça gösterdi. Bu gelişmeler 2018 yılından beri Dera’daki yerel halkın zorla desteğini kazanarak seçimlerde bunun üzerinden meşruiyet oluşturmayı hedefleyen Esed rejiminin öfkesini artırdı. Rejim güçleri Mayıs sonu itibariyle Dera’ya giden bütün yolları kapatmaya ve ticari araçlar dahil bütün giriş çıkışları engellemeye başladı.

 

Bir ay devam eden bu durumun ardından rejim güçlerinin kente askeri operasyon düzenleme tehditleri altında Rusya’nın aracılığıyla kentteki Merkezi Müzakere Komitesi ile rejim arasında müzakereler yapılmaya başlandı. Rejim, daha önce yapılan anlaşmayla Dera’da kalmasını kabul ettiği eski ÖSO savaşçılarının kentten ayrılmasını ve hafif silahlarını teslim etmesini istiyordu. 24 Mayıs’ta tarafların anlaşmaya vardığı ve rejim güçlerinin kent merkezinde bir kontrol noktası kurmasına izin verildiği bildirildi. Ancak rejim militanları bu kontrol noktasına ağır silahlar ve tanklar konuşlandırmaya başlayınca anlaşma başarısız oldu.

 

Halep sonrası Rusya’nın da müdahalesiyle stratejisini tamamen Suriye’de demografik değişim oluşturmak üzerine kuran Esed rejimi, her ne kadar mültecilerin geri dönmesi çağrısı yapsa da Dera örneğinde olduğu gibi tehcir politikasını sürdürüyor. Rejim, meşruiyetini reddeden bütün grupları sindirmeye ve mümkünse Suriye’den sürmeye çalışmaktadır. Bu sebeple rejim militanlarının Dera’ya yönelik saldırılarının bir sebebinin de savaşın başından beri tarafsızlığını koruyan ve kendi güvenliğini sağlayan Suveyde’deki Dürzileri de kontrol altına almak olduğu söyleniyor. Bu kapsamda, Dera’daki saldırıların başlamasından bu yana güvenlik gerekçelerini öne süren rejim, Suveydeli Dürzilerin oluşturdukları yerel güvenlik komitalarını sık sık gündeme taşımaktadır.

 

Suveyde’deki Dürziler, her ne kadar tümüyle rejim karşıtı olmasa da kentteki ileri gelenler, rejim militanlarının Suveyde’ye yerleşmesini istememekte ve Dera’daki olaylara tepki göstermektedir. Suveyde’deki en büyük yerel silahlı güçlerden Rical’ul Kerame’nin kurucusunun oğlu Leys el-Bel’us, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada, Esed rejimini, İran’ın mezhepçi ajandası kapsamında Suriye’nin güneyini Şiileştirmeye çalışmak ve bu yüzden bölgenin demografisiyle oynamakla suçladı. Bel’us, Suveydeli Dürzilerin kendi güvenliklerini kendi sağladıklarını ve rejime ihtiyaçları olmadığını, Dera halkıyla da dayanışma halinde olduklarını ifade etti. Dürzi liderin dikkat çektiği bir başka önemli konu ise Esed rejiminin kontrolü altındaki bölgelerde halkın temel ihtiyaçlarını bile karşılamaktan aciz olduğu ve böyle bir devletin meşruiyetinin olamayacağı konusuydu. Bu sebeple “Toprağı eşeler yine karnımızı doyururuz, bu rejime ihtiyacımız yok” diyen Bel’us, Dera’da ortaya çıkan rejimin askeri açıdan çöküntü halinde olduğu gerçeğinin yanı sıra, ekonomik ve yönetimsel olarak da büyük bir çöküş halinde olduğunu ortaya koymuştur.

Rusya ve Rejim arasında “İsrail” faktörü

Yazının başında değindiğimiz gibi Rusya’nın Dera’daki gelişmelere askeri ağırlığını koymaması, rejim açısından beklenmedik bir gelişme olmakla birlikte, rejimin Dera’da askeri bir başarı kazanma şansını da azaltıyor. Moskova’nın bu tutumundaki en belirleyici faktörün ise İsrail olduğu söylenebilir. Zira, 2018 yılında rejimin Dera’yı ele geçirmesine destek veren Rusya, diğer yandan da İsrail’e İran’a bağlı mezhepçi milis grupların Golan sınırına ya da sınırın yakınına yerleşmeyeceğine dair garanti vermişti. Bu garanti İsrail ile Rusya arasında de facto bir anlaşma olarak görülmüş ve İsrail’in yıllardır Şam ve çevresinde konuşlu İran’a bağlı militanlara yönelik hava saldırılarını Rusya ile koordineli bir şekilde gerçekleştirdiği öne sürülmüştü.

 

Bu durum uzun zamandır rejim ve İran’ın tepkisini çekse de Rusya’nın Suriye’deki ağırlığı Esed rejiminin İran’dan yana olmasını engelliyor. Dera’daki gelişmeler ise İran açısından bölgeye iyice yerleşme ve tıpkı Suveydeli Dürzi lider Leys el-Bel’us’un da dile getirdiği gibi bölgeyi Şiileştirme fırsatı olarak görülüyor. İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, Dera’da bu gelişmeler yaşanırken 26 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, Tahran’ın nükleer silah elde etmeye 2 aylık bir mesafede olduğunu söyleyerek, buna asla göz yummayacaklarını ve her an harekete geçmeye hazır olduklarını ifade etti. Şüphesiz İran, nükleer silah üretmeye uzun zamandır yakın ancak nükleer silaha sahip İran’ın İsrail sınırlarına bu kadar yakın bir mesafede Dera’da olması Tel Aviv açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.

 

Bu noktada, ABD ile İran arasında Avusturya’nın başkenti Viyana’da süren nükleer anlaşmaya geri dönüş müzakerelerinin de Rusya’nın tavrında etkili olduğu düşünülebilir. Moskova, bir yandan Dera’ya askeri ağırlığını koymazken diğer yandan Viyana’daki müzakerelerde anlaşmaya ulaşılmasını veto eden İsrail’e bir mesaj göndermek istiyor olabilir. Bunun Viyana görüşmelerine nasıl yansıyacağını görmek için zamana ihtiyaç var. Zira ABD tarafı, Afganistan’dan çekilirken yaşadığı zorluklarla boğuşmakta ve şuanda bütün dikkatini buraya yoğunlaştırmaktadır.

 

Rusya, bütün bu hassas dengeler içinde hareket ederken rejim ise Dera’da İran’ın ajandasını uygulamakta ısrarlı davranıyor. Zira esasen bölgedeki karar alma mekanizmalarının Şam’daki başkanlık sarayında değil bölgede konuşlu İran’a bağlı milis gruplarda olduğu bir gerçek. 15 Ağustos’ta Rusya’nın arabuluculuğuyla süren müzakereler çerçevesinde Dera’daki Merkezi Müzakere Komitesi tarafından yapılan açıklamada, tarafların bölgedeki çatışma halini sonlandıracak bir yol haritası üzerinde uzlaştığı bildirildi. Bu yol haritasına göre, rejim ile uzlaşıyı istemeyen silahlı kişiler İdlib’e gidecek, uzlaşmayı kabul edenler ise silahlarını teslim etmek koşuluyla Dera’da kalabilecek. Buna karşılık ise rejimin silah bırakanların sivil hayata başlaması konusunda zorluk çıkarmaması ve kent merkezinde askeri kontrol noktalarıyla yetinmesi ön görülüyor.

 

Yol haritası kapsamında ilk tahliyeler, 25 Ağustos’ta başlasa da rejim güçlerinin Dera’daki sivil yerleşim alanlarına yönelik top ateşi ve havan topu saldırılarının devam ettiği görülüyor. Ayrıca, özellikle Tafs beldesi ve Dera şehir merkezi çevresinde rejim militanları ile Dera’daki silahlı gruplar arasında şiddetli çatışmalar da yaşandı. Bu çatışmalar, 29 Ağustos’ta anlaşmanın çökmesine sebep oldu. Zira rejim, Rusya’nın arabuluculuğuna rağmen bölgede istediği çapta bir tehcir yapamamış ve Dera halkına hedeflediği cezayı vermemiştir. Suriye İnsan Hakları Ağı’nın (SNHR) verilerine göre, onlarca aile bombardımanlardan kaçarak göç yoluna çıktı. Buna rağmen rejimin bu saldırıları sürdürmesi asıl hedefinin Dera’yı tamamen boşaltarak halkı cezalandırmak olduğu söylenebilir.

 

Esed rejiminin Dera’da yaşanan gerilimlerin ardından rejimin yeni bir kısmi tehcir uygulamakla birlikte İran’ın bölgeyi şiileştirme ajandasını uygulamak noktasında henüz tam bir başarı elde ettiğini söylemek ise güç. Rusya’nın arabuluculuğuyla 31 Ağustos’ta ilan edilen nihai anlaşmaya göre, Rus Askeri Polislerinin Dera’ya girmesine karşılık ateşkes ilan edilmesi ve rejimin daha önce alıkoyduğu tutukluları serbest bırakılmasının ön görülmesi de Esed rejiminin 2.5 ay süren kuşatma ve bombardımanlara rağmen sadece hafif silahları olan bir avuç direnişçiyi alt ederek Dera’ya girmeyi başaramaması rejimin hem başarısızlığını hem de Rusya olmadan ne kadar zayıf olduğunu gösteriyor. Dera’daki gelişmelerin aynı zamanda Rusya ile İran arasında 2019 yılından beri Suriye’de devam eden çatlağı biraz daha gün yüzüne çıkardığı da söylenebilir.

+ There are no comments

Add yours