Beyrut’ta Neler Yaşandı?

Shiite fighters from Hezbollah and Amal movements take aim with (L to R) a Kalashnikov assault rifle and a rocket-propelled grenade launcher amidst clashes in the area of Tayouneh, in the southern suburb of the capital Beirut, on October 14, 2021. - Gunfire killed several people and wounded dozens at a Beirut rally organised by the Shiite Hezbollah and Amal movements to demand the dismissal of the Beirut blast lead investigator. The violence centred around Tayouneh, an area which lies at the crossroads of Shiite and Christian militia bastions that were battlegrounds in the civil conflict that ended three decades ago. (Photo by IBRAHIM AMRO / AFP)
0 Shares

14 Ekim günü öğle saatlerinde Lübnan’ın başkenti Beyrut on üç yıl sonra tekrar çatışmalara sahne oldu. Bu sefer yaşananlar diğerlerinden farklı olarak kısa süren ve kimin saldırdığının belli olmadığı, arkasında muammalar bırakan bir çatışmaydı. Peki çatışmanın yaşanmasına sebep olan neydi? Şu ana kadar yedi kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan gerilim, Beyrut Liman patlama soruşturması ve siyasi çekişmelerle bağlantılı.

 

İran yanlısı olmasıyla bilinen Hizbullah ve EMEL Hareketi, patlama soruşturmasını yürüten hakim Tarık Bitar’ı yabancı ülkelerden destek almakla itham ederek, ona karşıt bir süreç içerisine girmişti. Hakim Bitar’ın eski bakanlar ile emekli ve mevcut güvenlik kurumların başındaki isimler hakkında soruşturma başlatıp, bunlardan bazıları hakkında tutuklama kararı çıkartması gerilimin artmasına sebep oldu. Hizbullah bu soruşturma sürecine uzun süre sessiz kalmayı tercih etti. Hakim Bitar’ın görevden alınması için hem kendi bakanları hem de Hizbullah’a karşı olan siyasi figürler halihazırda gerekli eforu harcıyordu. Bu çabaların başarısız olması sonucunda hakimin soruşturmayı yürütmeye devam etmesi ve Baalbek bölgesinde kendisine yakın kişilerin depolarında tonlarca amonyum nitratın yakalanması neticesinde Hizbullah konuya doğrudan müdahil olmak zorunda kaldı. Hizbullah’ın Güvenlik Şefi Vefik Safa’nın hakim Tarık Bitar’ı tehdit etmesinin ardından Hizbullah ve EMEL soruşturmanın daha da derinleşmemesi maksadıyla kendisini “batı destekli ve önyargılı” olarak niteleyip, soruşturmadan alınması için 14 Ekim günü hakimi protesto edeceğini açıklayarak Beyrut’taki kalabalıklarını belirlenen alana topladılar.

Beyrut’un güneyindeki Şiyah ilçesinde yer alan Tayyune kavşağından Hıristiyanların yaşadığı Eyn er-Rummane mahallesine giren Hizbullah ve EMEL tabanı, burada hakim Bitar’ı protesto etmekle birlikte ara sokaklara girerek  “Şia, Şia, Şia” tezahüratları eşliğinde çevrelerine zarar vermeye başlaması fitilin ateşlenmesine sebep oldu. Hıristiyanların ekseriyetle yaşadığı Eyn er-Rummane, Hizbullah karşıtlığıyla bilinen ve Lübnan İç Savaşı’nda aktif şekilde yer almış Lübnan Kuvvetleri destekçilerinin de yoğunlukta olduğu bir mahalle. Bu bölgede yaşayan insanların hakim Bitar’ın yürüttüğü soruşturmayı da destekledikleri göz önüne alınınca, tüm bu yaşananlar çatışmanın patlak vermesi için tüm yeterliliklere sahip. Günler öncesinden Tayyune’de toplanılacağının açıklanması halihazırda Hizbullah ve EMEL’in gelişine karşı bölgede bir takım hazırlıkların yapıldığını da ortaya koyuyor. Lübnan Kuvvetleri çeşitli eleştirilerin odağı olmakla birlikte çatılardan yapılan atışların parti tabanı tarafından planlandığı ve gerçekleştirildiği görüşü de mevcut.  Lübnan Ordusu çatışmaya karışan on dokuz kişiyi gözaltına almasına karşın soruşturma yürütülmeye devam ettiği için kamuoyunu aydınlatıcı bir bilgi sunmuş değil. Tayyune kavşağı ve devamında Beyrut’un güneyine inen yol bir nevi sınır hattı olmakla birlikte karşıt grupların bu kesişim noktalarına yoğun şekilde partizanca hareketlerle akın etmesi muhtemel bir çatışma senaryosu için gerekli tüm doneleri sağlıyordu. Dış baskıların gittikçe arttığı ve tarihi ekonomik krizin yaşandığı Lübnan’da siyasi partiler tüm bu yaşananlar için birbirlerini suçlamakla birlikte karşı karşıya geldiklerinde çatışmaya girmekten çekinmiyorlar. Tayyune ve Ayn er-Rummane’deki taşkınlıkların hemen ardından çatılardan başlayan atışlara karşılık olarak hemen Hizbullah ve EMEL’e bağlı silahlı milislerin karşılık vermesi, iki partinin de geldikleri mahallede neler yaşanabileceğinin gayet farkında olduklarının ve buna hazırlandıklarını ortaya koyuyor. Bilhassa çatışmalar yaşanırken kendi mahallelerinden yüzlerce milisin çatışma alanına akın etmesi Hizbullah ve EMEL’in muhtemel bir çatışmaya ne denli hazırlıklı olduğunu gösteriyor. Bu yaşananlara gelen ilk siyasi tepkilerden biri Hizbullah’ın uzun yıllardır müttefiki olan Lübnan Komünist Partisi (LKP) kanadından oldu. LKP açık bir şekilde yaşananlardan Hizbullah ve EMEL’i sorumlu tutarken, Lübnan Kuvvetleri’ni de silahlı saldırısından ötürü kınadı.

Lübnan Kuvvetleri bunu reddetmekle birlikte parti lideri Semir Caca olayla ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Caca bu açıklamalarında Hizbullah ve EMEL’in taşkınlığını “Hıristiyanlara karşı yapılan yeni ve küçük bir 7 Mayıs vakası” olarak gördüğünü, sadece kendi partisinin değil, diğer Hıristiyan siyasi oluşumların da Eyn er-Rummane’de olduğunu belirterek hem partisini eleştirilerden uzak tutmaya hem de söz konusu iki partiye karşı Hıristiyanlar üzerinde kapsayıcı şekilde durmaya çalıştı. Şüphesiz bu açıklamalar, Hıristiyanların belirli dönemlerde yaşadığı varlık krizine karşı yapılan genel bir korumacı maksat taşıyan örgütleyici söylemdi. Bu söylemin işaret noktası ise gelecek sene yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri.

 

Öte yandan Semir Caca’nın atıfta bulunduğu 7 Mayıs vakası ise 2008 yılında Hizbullah ile Batılı ülkelerle iyi ilişkilere sahip Saad Hariri ve Velid Canbulat’ın silahlı güçleri arasında bir hafta boyunca yaşanan çatışmalar. Bu çatışmalara sebep olan ise Hizbullah’ın sahip olduğu özerk telekomüniskasyon ağı ve Refik Hariri Havaalanı’ndaki güvenlik kameralarına erişmeleri. Batılı ülkelerin desteğine sahip çoğunluk hükümeti bunu “Lübnan’ın egemenlik ihlali” olarak görerek Hizbullah’ın bu bağlantılarını kaldırmak istemiş lakin parti “direnişe saldırı” diyerek, silahlı güçleriyle Beyrut’ta hakimiyeti sağlayarak bunu engellemişti. Bu tarihten itibaren Lübnan’daki oluşumlar arasında çatışmalar çeşitli dönemlerde vuku buldu. Hizbullah bu gerilimlerin her zaman bir parçası olurken karşı taraftaki aktörü sürekli değişti. Lübnan’daki siyasi suikastlerin de icra edicisi olarak görülen Hizbullah’ın askeri gücü ve Şii mezhebini benimseyen sosyal tabandaki  güçlü etkisi sebebiyle Lübnan Ordusu veyahut diğer güvenlik kurumları parti karşıtı etkili mücadeleye giremiyor. Hizbullah’a karşı devlet bazlı herhangi bir operasyon, doğrudan iç savaşa yol açmakla birlikte güvenlik kurumlarından da aynı mezhebe bağlı personellerin kopmasıyla tıpkı Lübnan İç Savaşı’nda olduğu gibi devlet kurumlarının zayıflayabilmesine sebep olacağı düşünülüyor.

One Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *